Hayatınıza Mutluluk Getirecek Tavsiyeler

Hayatınıza Mutluluk Getirecek Tavsiyeler
Yaşam mücadeleniz zorlu işlerle, problemli anlar ile, çelişkilerle, yoğunluklarla derken geçip gitmekte. Bunun sebebi ise sadece kendiniz değil; hayatınızı basitleştirememek. Çocukluğunuzdan beri size gizilce öğretilen bir durum bu aslında…
Zoru başarma hırsının göreceği mükafat ile büyütülürüz, sonrasında tatminkar olmayan ve hep daha fazlasını isteyen bir birey haline geliriz. İnsanlar artık takdir edildiklerini hissetmezler ve dehaya sahip oldukları alanlarda çalışmadıklarını düşünürler. Bu duygular hayatı boşa harcadığımızı ve daha fazlasını aslında kısa yoldan yapabileceğimizi hissettirir. Bu durum her açıdan desteklenir. Mesela reklamlar… Reklamlar farklı ürünleri tanıtsa da bize sürekli verdiği mesaj nedir? ‘’Bunu alırsan işin kolaylaşır, şunu seçersen daha hızlısın, bunu yaparsan mükemmel olursun!’ Tüm bunlar insanoğlunda öyle bir yere tekabül eder ki dayanılmaz olur; disiplinsizlik. Evet disiplin olmadan hayatı kolaylaştırma, daha özgür, hızlı, mükemmel kılma hissiyatı sağlaması çekicidir. Çünkü disiplin bizlere sıkıcı ama şart bir koşul olarak öğretilmiştir. Oysaki olayı çok yanlış anlamışız… Tanıtılan birçok ürün nasıl işe yaramıyorsa, hayatınızı kolaylaştıracağını sandığınız çoğu şeyler aslında sizden çalınan zamanlardır. Disiplinli bir hayat ne yapacağınızı en kestirme yoldan bildiğiniz hayattır. Disiplin demek robot gibi yaşamak değil, zaman tasarrufu ile mutlu olmak için kendinize daha çok vakit ayırmak, yaşamınızı kolaylaştırmaktır. Peki, bu disiplinli, basit yaşanan kolay hayatı nasıl sağlayabiliriz?
En önemlisi öncelikle neyin ‘yeterli’ olduğunu bilmeniz, bilmiyorsanız keşfetmenizden geçmektedir. Gerçek ihtiyaçlarınız neler; bir ev, bir araba, daha çok alışveriş mi? Yoksa sağlıklı zaman geçirmek mi? Maddi ihtiyaçların altında ki asıl arayışlarınız neler? Sürekli aşılan kredi kart limitleri gerçek ihtiyaçlarınız için mi hakikatten?
-Hayatınızdan fazlalıkları ardınıza bakmadan atın. Kullanmadığınız tüm eşyalar, gereksiz elbiseler hayatınızı fark etmediğiniz şekilde sıkıştırmaktadır. İç huzurunuz için öncelikle sizi saran gereksiz her şeye hoşça kal derseniz, gerçek ihtiyaçlarınız neler olduğunu anlayarak disiplininizi oluşturursunuz.
-Hayatı basit yaşamaya çalışın. Zoru başardığınızda mükemmel olabilirsiniz ama sizi kalıcı mutlu eden bu olmayabilir. Sizin için zoru başarmak, sizi mutlu eden şeylere vakit ayırmak neden olmasın? Çünkü en zoru bu; neredeyse vaktimizi en az ayırabildiğimiz kendimiz aslında en büyük ihtiyacımız.
-Neyi seviyorsanız onu yapın. Evet disiplin anlayışının en fazla beslendiği cümleniz bu olmalı. İlgi alanlarınızı belirleyin, sevdiğiniz her şeyi mutlaka yapın, bunu bir disiplin haline getirerek rutinlerle atlamadan yapın.
-Kötü gözüken her şeyi abartmayın, kurmayın, çoğaltmayın ve kötüyü çağırmayın. İyiliğe ve iyi olabilecek geleceklere odaklanın disiplininizi ve enerjinize buraya yöneltin.
Sizi saran gereksiz her şeye hoşça kal deyin!

Şuraya Buraya

Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. Lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun.
Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun!
Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Orada dursun. Olur ya biri eline alır okşar, biri alnından öper. Az unutursun.
Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun.
Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın.
Buraya bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse sen osun.
Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak, aklında bulunsun.
Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor ama kim bilir, birazdan uzanıp dokunursun
Martin Kohlstedt – Leh

UYGUN ÇÖZÜM

Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:

  • Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?
    Doktor:
  • Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç sey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Siz ne yapardınız?
    Adam:
  • Ooo ! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük.
  • Hayır, der doktor. Normal bir insan küvetin tıpasını çeker…:)))))))
    “Gerçek Akıl, Sadece Bize Sunulan Çözümleri Seçmek Değil, En Uygun Çözümü Bulabilmektir.”

KIYAMAZSIN

Kıyamazsın sevdiğine..
Gerçekten sevmişsen birisini,
Gitse bile kıyamazsın…
En büyük hakaretleri hak eder,
En derin nefretleri hak eder
Ama kıyamazsın.
Ne desen hak eder ama tek kelime
Etmeye elvermez için susarsın…
En kötüsü de ne biliyor musun?
Üzüldüğünü görsen canın yanar,
Mutluluğunu görsen kahrolursun…

MEVLANA

Üzülme der Mevlana ve devam eder;
Kızma hiç kimseye yaptıklarından dolayı, aksine teşekkür et,
ihanet edenlere sadakati öğrettikleri için…
Minnet duy yalancılara, doğrunun farkına varmanı sağladıkları için…
Mutsuz edenlere dua et, mutluluğu daha derin hissettirdikleri için..
Herkesi sev, yaşamına bir anlam kattığı için..
Hayat bu yüzden daha güzel, siyahlar beyazı fark ettirdiği için…

ZOR ÇOCUKLARA YAKLAŞIM

Zor çocuklara yaklaşımda temel ilkeler

  • Dinleyin
  • Kişiliğine saygı gösterin
  • Tuzaklarına düşmeyin (Sizi sinirlendirebilirler, tuzağa düşmeyin)
  • Sürekli ve sabırlı olun
  • Kötü davranışlar yerine iyi davranışlara konsantre olun
  • Onu değil, davranışlarını eleştirin

GİTMESİNE İZİN VER

Bazı şeylerin gitmesine izin vermek işte bu nedenle çok önemlidir. Onları serbest bırakmak. Gevşek olanı kesmek. İnsanların hiç kimsenin işaretli kağıtlarla oynamadığını anlaması gerekiyor; bazen kazanırız ve bazen de kaybederiz. Hiçbir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme, ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını. Daireyi tamamla. Gururlu, yetersiz ya da kibirli olduğun için değil, sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için. Kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul. Geçmişte olduğun kişi olmayı bırak ve şu anda kimsen o ol.
Paulo Coelho

WARREN BUFFETT

85 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en başarılı yatırımcısı Warren Buffett’tan parayla ilgili 5 öğüt;
Yatırım: Asla tüm yumurtaları aynı sepete koyma
Risk: Suyun derinliğini asla iki ayağınla test etme
Harcama: İhtiyacın olmayan şeyleri alırsan, ihtiyacın olan şeyleri satmak zorunda kalırsın
Yatırım: Tek gelire bağlı olma. Her zaman ikinci bir kaynak oluşturmak için yatırım yap.

CANLILAR KAÇA AYRILIR?

Canlılar kaça ayrılır ?
Öğretmeni soruyor çocuğa:

  • Canlılar kaça ayrılır?
  • Dörde ayrılır öğretmenim diyor çocuk.
  • Bana yanlış gibi geldi ama say bakalım.
  • Bitkiler, Hayvanlar, İnsanlar, Çocuklar…
  • Çocuklar da insan değil mi oğlum?
  • Haklısınız, o zaman canlılar üçe ayrılır öğretmenim…
  • Peki, şimdi yeniden say bakalım.
  • Bitkiler, Hayvanlar ve Çocuklar…
  • Oğlum insanlara ne oldu?
  • Kalplerinde sevgiyi yeşertip düşünebilenleri hep çocuk kaldılar, diğerleri de hayvanlaştılar öğretmenim.

KENDİME NOT

Çevrene pozitif enerji yayan biriysen eğer daha dikkatli olacaksın.
Kafalarında yarattıkları saçma bir dünyayı senin kafana geçirerek enerjini çalmalarına izin vermeyeceksin.
Hayatta sadece sorunları olduğunu düşünenleri anlamak zorunda bırakmayacaksın kendini.
Hayatın gerçek bir mucize olduğunu, şiir gibi güzellikleri bağrında taşıdığını, hayatın her insana bir şekilde gülümsediğini anlamayanlarla uğraşmayacaksın.
İlişkilerinde sadece sorunlarını dile getiren, yaşadıkları onca güzelliği yok sayan insanlara bir dakikanı bile ayırmayacaksın.
Hakkında hiç bir şey bilmedikleri halde konuşmaya kalkanları susturacaksın.
Değerinin farkında olmayanlardan uzak duracaksın. Değerini bilerek yok saymaya çalışanlara ise haddini bildireceksin.
Fındıkkabuğunu doldurmayan işlerle boğuşmanı sağlamaya çalışan insanları sileceksin defterinden.
Gülüşlerini çalmaya kalkanları çıkaracaksın hayatından.
İlişkileri bir yük haline getirenleri uzaklaştıracaksın yanından ve ilişkinin mutluluk getirmesi gerektiğini yazacaksın kafana.
Velhasıl, onca yılını vererek ışıl ışıl bir enerji deposuna çevirdiğin beynini düşünerek, beyinsizlere ezdirmeyeceksin kendini…
Frank Sinatra

NE OLDU BİZE

Ne Oldu Bize :…???? İnek Şaban mesela…. Neydi acaba mezhebi? Alevi miydi Belgin Doruk, Sünni miydi Ayhan Işık? Kürt kökenli miydi, yoksa Çerkez miydi Sadri Alışık?
Şakayla karışık sormuyorum bunları…
Kaçımız biliyordu veya doğrusu hiç merak eden olur muydu, Sami Hazinses’in Ermeni olduğunu?
Türkan Şoray, Fatma Girik, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, dört yapraklı yonca… İster türbanlı ol, ister çarşaflı, saçlarını örtmedikleri için sevmeyen var mıydı onları?
Ömercik’e kahrolmayan Musevi, Ayşecik’e gözyaşı dökmeyen Rum var mıydı?
Hulusi Kentmen gibi dedesi olmasını kim istemezdi ki… Peki, hiç kimse düşündü mü bugüne kadar, Hulusi Kentmen’in umreye gidip gitmediğini?
Bizans’ı haşat eden Cüneyt Arkın yabancı düşmanı mıydı?
Hem Karaoğlan, hem Tarkan, yani Kartal Tibet neciydi?
Kaptan Ediz Hun, subay İzzet Günay, savcı Fikret Hakan, polis Ekrem Bora, şafak bekçisi pilot Göksel Arsoy, Jön Türkler’imiz… Osmanlı aleyhtarı mıydı?
Mirasını komple Mehmetçik Vakfı’na bırakan Zeki Müren, darbeci miydi?
Milli duygularımızı doruğa çıkaran efsane film “Bir Millet Uyanıyor”un görüntü yönetmeni Kriton İlyadis, hangi milletin uyanışını anlattı o filmde, Japon milletinin mi?
Emel Sayın’la Tarık Akan’ın şarkılar söyleyerek el ele dolaşmasına sevinmeyen…
Bıraktık mezhebi kökeni filan, Adile Naşit’i Münir Özkul’u sevmeyen insan, insan mıdır?
Siyah beyaz ama rengarenk değil miydik?
Gençler, sorun büyüklerinize…
Şu veya bu ayrımı var mıydı mahallede?
Elbette farklı farklıydık ama hepimiz değil miydik?
Birlikte üzülür birlikte sevinir, birlikte güler birlikte ağlamaz mıydık?
Lefter’e milli takım kaptanlığını mesela, Niko’ya ay yıldızlı formayı Lozan Antlaşması gereğince mi vermiştik?
Var mı o günleri özlemle, iç çekerek anmayan?
Bedri BAYKAM

KÜFE’LİK

Meyhane kapanma vakti geldiğinde ise müdavimlerin gönderilmesi ayrı bir meyhanecilik yeteneği gerektirirdi.
Masalara eğilerek yaylanmak vakti hatırlatılır Küfelik olanlar için dışarıda bekleyen hamallar işe davet edilirdi. Eve gitmek için küfeye ihtiyacı olmak dut gibi olduğunun kanıtı olurdu.
(küfelik olmak) deyiminin anlamını bilir misiniz? Kendi kendine yürüyemeyecek kadar sarhoş olana eskiden küfelik derlerdi. Mecazî anlamda değil, işin içinde bildiğiniz küfe de var.
Meyhanenin yanında binek taşı gibi yüksekçe bir yer. Sotada bekleyen küfelik sırt hamalı ve ayakta duramaz hale gelmiş gedikli müşteri. Vakti geldiğinde hamal göreve çağırılır, sarhoş zar zor o yüksekçe yere çıkarılır ve çömelen hamalın sırtındaki küfeye yerleştirilir. Hamal adresi bilmektedir zaten, parasını patrondan alacağını da bilir. Yani taşıma ücreti tarifenin içindedir.

KAĞIT BARDAK

Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti.
Elinde kağıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı. Ama kafasının başka yerde olduğu sanki anlaşılıyordu. Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı.
Derin bir nefes aldı ve ;
“Biliyor musunuz ne düşünüyorum? ” diye sordu, “Bu konferansta geçen yıl da, hem de aynı kürsüde konuşmuştum. Tek bir fark vardı; o zaman hala bakanlık görevim sürüyordu. Buraya gelirken bana business class bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve eskort araba bekliyordu. Beni önce bir otele götürmüşlerdi. Otel müdürü beni otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı. Ertesi sabah lobide benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı. Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişlerdi.
Özel bir kapıdan içeri almışlardı. Çok şık bir bekleme odasında konferansı beklerken porselen bir kapta kahve ikram etmişlerdi. Sonra da beni salona aldılar ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim”
Eski bakan derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti
“Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum.” bir an durdu ve sonra
” Dün buraya kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum.
Beni hava alanında kimse karşılamadı. Otele taksi ile geldim. Kendi odama kendim çıktım.
Bu sabah buraya otelden yine taksi ile geldim.
Kapıdan girerken güvenlikten geçtim, hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona almadılar bile.
Sonra da bulabildiğim yerde oturdum.
Canım kahve istedi ve görevliye sordum; bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi.
Ben de çıktım ve şu gördüğünüz kağıt bardağa kahveyi kendim doldurdum” Seyirci gülmeye başlamıştı.
“Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı. Makamıma sunulmuştu.
Benim asıl bardağım işte bu.”
Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi. Alkışlar bitince de şunları söyledi;
“Size verebileceğim en iyi ders bu işte. Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir. Size ait değildir.
Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde porselen bardağınızı halefinize verirler.
Çünkü aslında hep layık olduğunuz kağıt bardaktır. “*
Eski bakan kağıt bardaktaki kahveyi sindirememiş görünüyor ama bana kalırsa bugünün dünyasında konuşma yapmak için halen çağrılmaya değer bulunduğuna şükür etmeli. Çünkü nasıl ki yaşamımız süresince vaz geçilmez sandığımız birilerini kaybederiz, kendimizin sandığımız dönemleri / servetleri / ilişkileri / yetkileri de yitiririz. Yani, bize ikram edilen porselen bardakta kahve içtiğimiz dönemler ve kağıt bardakta kendimiz doldurarak kahve içtiğimiz dönemler birbirini kovalar.
İngiliz yazar David Herbert Lawrence şunu demiş;
“Hiçbir şey için benimdir “ deme. Yalnızca şimdilik “benimle “ de. Çünkü ne altın, ne toprak, ne sevgili, ne eş, ne yaşam, ne ölüm, ne huzur, ne de keder her zaman seninle kalmaz.”
Sanki eksik demiş! Çünkü bize verilen değer / ünvan / hatta bugünün teknoloji hızı ile ustalığımız ve bilgi de eskiyor, yanımızda kalmıyor.
Hindu mistik öğretisinin dördüncü kuralına göre;
“Bitmiş olan bitmiştir. Hayatımızda bir şey sona ererse, gelişimimize olan hizmeti de bitmiştir.”
Yaşamınız boyunca içinden geçtiğimiz evreler kitap okumak gibidir.
Kitap okumayı sevenler ne demek istediğimi anlayacaklardır.
Bazen okumakta olduğunuz kitabı çok sever, büyülenir, kendinizi kaptırırsınız ama kitap eninde sonunda her güzel şey gibi biter.
Sevgi ile okşayıp kütüphanenize yerleştirir elinize yeni bir kitap alırsınız.
Dilerim yaşamınız da sevdiğiniz kitaplarla dolu büyük bir kütüphane gibi olsun.
*Bu metin Simon Sinek’in “Leaders eat last” (Liderler en son yer) kitabından alıntıdır.

ONUR KIRMADAN YARDIM

Ona, “Yumurtaları ne kadara satıyorsun?” diye sordu.
Yaşlı adam cevap verdi: “Tanesi 1 lira, hanımefendi.”
“5 liraya 8 yumurta alacağım, yoksa almadan gideceğim” dedi kadın.
Fakir cevap verdi: “Gel de istediğin fiyata al. Hiç değilse siftahım olur. Çünkü bugün tek bir yumurta bile satmadım ve akşama çocuklarım evde ekmek bekler.
Yumurtaları aldı ve 3 TL kazandığı hissiyle çekip gitti. Fiyakalı arabasına bindi ve arkadaşıyla lüks bir restorana giderek, arkadaşlarının istediklerini, fiyat bile sormadan sipariş etti. Biraz sonra sipariş ettikleri birçok şeyi bile yemeden kalktılar. Sonra hesabı ödemeye gitti. Fatura 150-TL idi 200-TL verdi ve üstü kalsın dedi… Bu rakam ve yaşanılan şey, o işyeri için sıradan bir şeydi. Ama o zavallı yumurta satıcısı için çok anlamlı ve acı vericiydi…
Mesele şu ki,
“Neden her zaman muhtaç olanlardan bir şey satın aldığımızda, güç bizde oluyor da..!
Ve neden bizim ihtiyacımız olmayan insanlara karşı cömert oluyoruz?”
Babam, bazen ihtiyacımız olmadığı halde, yüksek fiyatlarla fakir insanlardan bazı ürünler satın alırdı.
Çoğu zaman aldıkları, bizim için gereksiz şeylerdi ve fazladan para öderdi..
Bu durum beni endişelendirdi ve ona neden böyle yaptığını sordum.
Babam dedi ki:
“Bu, insanların onurunu kırmadan, yapılan bir yardımdır çocuğum.”
Alıntı

İNSANİ DEĞERLER

Konferansta Neler Yaptığını Anlatan CEO Öğretmeni İşaret Ederek Yaptığı İşi Küçümser
Öğretmenin Verdiği Cevap CEOyu Böyle Kızartır
Öğretmenler, kişiliğimizin şekillenmesinde en büyük pay sahibi kişilerdendir. Çoğumuz bunu unutuyoruz. İlkokul öğretmeninizin ismini sorsak muhtemelen herkes hatırlar.
Günümüzde medya aracılığıyla CEO olmanın ne kadar büyük bir ayrıcalık olduğu dayatılır.
Elbette işini çok için yapan CEOlar olsa da bu mevkinin hakkını veremeyen birçok CEO da vardır.
CEOların yüksek maaşları medya tarafından eleştirilse de, yine aynı medya gerçek dışı tasvirlerle onları yüceltmeye çalışır.
Gerçekleştirilen küçük çaplı bir konferansta ilk konuşma büyük bir şirketin CEO suna aittir. CEO eğitimin zayıf yönlerinden dem vurur.
“Bir çocuk, hayatında yapabileceği en iyi iş öğretmenlik olan bir kişiden ne öğrenebilir ki?” der.
Sözlerine “Öğretmenlik yetenek ve kapasite ister. Yeteneği olanlar öğretmenlik yapmalı, olmayanlar ise başka işlerle uğraşmalı” şeklinde devam eder.
Konferans etiğine aykırı bir şekilde kendisini dinleyenler arasında öğretmen olduğunu bildiği kadına bir soru yöneltir.
“Mesela sen öğretmensin Bonnie. Dürüst olmanı istiyorum. Çocukların gelişimine nasıl bir katkı sağlıyorsun?” der.
Yakın arkadaşları tarafından dürüstlüğü ile tanınan öğretmen, “Nasıl mı katkı sağlıyorum?” dedikten sonra ayağa kalkar ve şunları söyler:
“Çocukların ne kadar çalışkan olduklarını ve potansiyellerini görebilmeleri için sıkı çalışmalarını sağlıyorum.
Dersi 3 ile geçseler bile bunu büyük bir başarı olarak görüyorlar.
Anne ve babaları, beş dakikalığına da olsa ellerinden telefonlarını veya tabletlerini alamazken, ben 40 dakika boyunca dikkatle ve sessizlikle beni dinlemelerini sağlıyorum.
Etrafında olup bitenlere ilgi duymalarını sağlıyorum.
Dünyayı ve hayatı sorgulamalarını sağlıyorum.
Özür dilemelerini ve bunu içtenlikle yapmalarını sağlıyorum.
İnsanlara saygı duymalarını ve yaptıkları eylemlerin sorumluluklarını üstlenmelerini sağlıyorum.
Alfabeyi öğretiyorum ve anlamlı şeyler yazmalarını sağlıyorum.
Okumalarını, daha çok okumalarını ve hep okumalarını sağlıyorum.
Matematikte ilerlemelerini sağlıyorum. Telefonlarındaki hesap makinelerini kullanmamalarını çünkü hayatta kısa yollar olmadığını öğrenmelerini sağlıyorum.
Dillerini güzel bir şekilde öğrenmelerini ve böylelikle kültürlerinden kopmamalarını sağlıyorum.
Sınıfta herkesin güvende hissetmesini sağlıyorum.
Kendilerine bahşedilen yeteneklerini kullanıp sıkı çalışarak hayatta başarılı olabileceklerini görmelerini sağlıyorum.
İşimin ne kadar gerekli olduğunu ve yeteneklerimi sorgulayanlara da paranın her şey olmadığını anlamaya çalışmalarını sağlıyorum.
Ben ve meslektaşlarım, fark yaratıyoruz.
Peki siz ne yapıyorsunuz sayın CEO?”
Ortamda sessizlik oluştuktan hemen sonra CEO birkaç cümleyle konuşmasını tamamlayıp yerine oturur.
Çocuklarınızı zengin olmaları için eğitmeyin. Mutlu olmak için eğitin. Aksi halde insani değerlerini kaybedebilirler.

İLKELERİN OLACAK

İlkelerin olacak
Seni satın alamayacaklar.
Aptalların uydurduğu Atasözlerine inanmayacaksın:
“Paranın satın alamayacağı şey yoktur.”
“Herkesin bir fiyatı vardır.” gibi sözlere kanmayacaksın.
Onurunla, kimliğinle ve beyninle akıllı yaşayacaksın.
Üreteceksin, seveceksin, sevileceksin, inançlarının arkasında duracaksın.
Sevgilerin karşılıksız, yardımların gizli olacak.
Seni attan, ottan ayıran özelliğin farkına varacaksın.
Çünkü sen insansın ve bunu yakalayabildiğin gün bembeyaz yaşayacaksın.
Müjdat Gezen

BUGÜN PAZAR

Yağmur da var
Çok sevdiğim rüzgar da
Bugün Pazar
Daha uyanmadı komşular
Damların üzerinde kuşlar
Daha rahatlar
Radyolarda eski şarkılar çalıyorlar bu saatlerde
Gönül penceresinden ansızın bakıp geçenlere doğru
Yağmur da var
Çok sevdiğim rüzgar da
Daha uyanmadı komşular
Bugün Pazar
Ve ben seni çok özledim
Dışarı çıkmak istiyor canım
Tek başına haytalık etmek
Islanmak Pazar sabahında yağmurda
Boş caddelerde dolaşmak
Vitrinlerine bakmak mağazaların
Sinemaların afişlerine
Sokakların isimlerine
Telefon kulübelerinde uyuyan çocuklara
Bir merhaba demek sessizce
Sahilde martılara simit atmak
Otobüslerin ilk seferlerine binmek
Gitmek istiyor canım
Hayatın gittiği yere…
Islık çalıp şarkılar uydurmak kendi kendine
Fırından taze ekmek alıp
Buğusunu çekmek içine
Ve ben seni çok özledim
Tam böyle bir şey
Çiçeğe su yürümesi
Bebeğin ağlaması
Toprağın uyanması
Yağmurun yağması
Ateşin sıcağı
Bu Pazar sabahı
Tam böyle bir şey
Bir sabahçı kahvesine uğramak
Bir bardak çay
Taze dem kokusu
Hayatın atardamarlarında dolaşmak
Bölmeden şehrin uykusunu
Bir şiir yazmak
Pazar bulmacasının boş karelerine
Şiirde tam da bunu anlatmak delice
Tam böyle bir şey
Hesapsız gölgesiz bedelsiz kimsesiz
Bir şiir yazmak
Bir bardak çay içmek
Sokaklarda gezmek
Yağmurda ıslanmak
Ve ben seni çok özledim!
İbrahim Sadri