1- Nazik ol
2- Sağlıklı beslen
3- Egzersiz yap
4- Kendine odaklan
5- Dürüst ol
6- Büyük düşün
7- Sabırlı ol
8- Daha az yargıla
9- Gülümse
10- Kendini sev
11- Kolayca affet
12- Şükretmeyi bil
13- Pozitif düşün
14- Bol su iç
15- Kendine güven
16- Yeniliklere açık ol
17- Önceliklerini belirle
18- Mazeretleri bırak
19- Dilini geliştir
20- Anlamak için dinle
Ay: Temmuz 2021
MUTLULUK NEREDE
İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş…
Hep şikâyetçi hep bıkkınmış…
Bir gün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler…
Saklayalım zor bulunsun…
Zor buldukları için belki kıymetini bilirler diyerek başlamışlar
Tartışmaya… Sorun büyükmüş…
Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü…
Kimisi:
“’‘Everest’in tepesine saklayalım ”“demiş. Kimisi:
”“Atlas okyanusu’’nun dibine ”“demiş.
Taç Mahal’in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası…
Bir hastanenin yeni doğan odası, dondurma külahı, şarap şişesi…
Sigara paketi, lale bahçesi…
Pek çok yer düşünmüşler ama hiç biri yeterince zor gelmemiş…
Derken meleklerden biri:
”’İÇLERİNE SAKLAYALIM ’“‘demiş…
”’Kimsenin aklına gelmez içine bakmak!!!.
İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış…
Hiç bir mutluluk kolay gelmiyor. Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü…
Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk…
Ne başkasının ekmeğinde, ne bakasının evinde, ne de başka bir şeyde…
Bu yüzden gözünüz hep içeride olsun…
Siz dışını boş verin, içine bakın…
KARDEŞ OLMAK
Lionel’e kardeşi doğum günü hediyesi olarak bir araba almıştı.
O akşam çalıştığı yerden çıktığında hep yeni arabasının yanında yoksul bir çocuğun durduğunu görmüş çocuk ona dönüp,
“Bu araba sizin mi efendim,” diye sormuş.
“Evet, kardeşim doğum günü hediyesi olarak aldı, ” diyerek başıyla oynamış Lionel.
Çocuğun ağzı şaşkınlıkla açık kalmış.
”Yani kardeşiniz bunu size hediye etti. Siz hiç bir şey ödemediniz öyle mi? Vay canına! Umarım ben de…” diye devam etmeye çalışmış ama sözcükler boğazında düğümlenmiş.
Lionel çocuğun cümleye nasıl devam edeceğini az çok tahmin ediyormuş. Muhtemelen, umarım bende böyle bir kardeşe sahip olurum diyecekti,’ diye düşünmüş.
Tam o sırada çocuk, ”Umarım bende öyle bir kardeş olabilirim,” diye tamamlamış cümlesini. Lionel yanıldığını fark etmiş. Şaşkınlıkla çocuğa bakarken birden,
“Arabama binip, bir kaç tur atmak ister misin?” diye soruvermiş.
“Evet, tabii bayılırım,” demiş çocuk.
Kısa bir gezinin ardından çocuk parlayan gözleriyle Lionel’e dönüp, “Benim evimin önünden de geçebilir miyiz efendim,” diye sormuş.
Lionel gülümsemiş. Bu küçük çocuğun mahalledekilere bu arabaya bindiğini göstermek istediğini düşünüyormuş.
Ama Lionel bu sefer de haksız çıkmış. Çocuk, – “Şu önü merdivenli evin önünde durabilir misiniz lütfen,” demiş. Küçük çocuk koşup merdivenlerden tırmanmış. Bir kaç dakika geçmeden Lionel onun geri geldiğini görmüş ama bu kez oldukça yavaş hareket ediyormuş; çünkü kucağında sakat kardeşini taşıyormuş. Kucağındaki kardeşini merdivenin son basamağına oturtup arabayı işaret etmiş. “Bak işte burada Max, aynı sana yukarıda anlattığım gibi. Kardeşi bu arabayı ona doğum gününde hediye etmiş hem de hiç bir karşılığı olmadan. Bir gün ben de sana böyle bir araba alacağım. Böylece sen de sana anlattığım her yeri kendi gözlerinle keşfedebileceksin.”
Lionel bunları duyduktan sonra arabadan inmiş, iki çocuğu da ön koltuğa yerleştirmiş ve hiç unutulmayacak bir gezinti yapmışlar. İşte o gece Lionel, sabaha kadar uyuyamamış ve ‘vermenin mutluluğu” hakkında düşünmüş
KARDEŞLİK ALMAK DEĞİL ELBETTE.
HATTA PAYLAŞMAK DA DEĞİL.
VEREBİLMENİN MUTLULUĞUNU YAŞAYABİLMEKTİR.
ÇOCUK NE YAŞIYORSA ONU ÖĞRENİR
Eğer, bir çocuk sürekli eleştirilmişse;
Kınamayı ve ayıplamayı öğrenir.
Eğer, bir çocuk kin ortamında büyümüşse;
Kavga etmeyi öğrenir.
Eğer, bir çocuk alay edilip aşağılanmışsa;
Sıkılıp, utanmayı öğrenir.
Eğer, bir çocuk sürekli utanç duygusuyla eğitilmişse;
Kendini suçlamayı öğrenir.
Eğer, bir çocuk hoşgörüyle yetiştirilmişse;
Sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer, bir çocuk desteklenip, yüreklendirilmişse;
Kendine güven duymayı öğrenir.
Eğer, bir çocuk övülmüş ve beğenilmişse;
Takdir etmeyi öğrenir.
Eğer, bir çocuk hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse;
Adil olmayı öğrenir.
Eğer, bir çocuk güven ortamı içinde yetişmişse;
İnançlı olmayı öğrenir.
Eğer, bir çocuk kabul ve onay görmüşse;
Kendini sevmeyi öğrenir.
Eğer, bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse;
Bu dünyada mutlu olmayı öğrenir.
Dorothy Law Nolte
Çeviri: Doğan Cüceloğlu
DEĞERİNİ SOR
Bir yılın değerini; Final sınavını geçememiş bir öğrenciye sor.
Bir ayın değerini; Bir aydır maaşını alamayan işçiye sor.
Bir haftanın değerini; Haftalık bir gazetenin editörüne sor.
Bir günün değerini; Bir gün boyunca aç kalan birine sor.
Bir saatin değerini; Buluşmak için bekleyen aşıklara sor.
Bir dakikanın değerini; Treni, otobüsü ya da uçağı kaçıran birine sor.
Bir saniyenin değerini; Bir kazadan sağ çıkan birine sor.
Bir milisaniyenin değerini; Olimpiyatlarda gümüş madalya kazanmış birine sor.
NE GÜZELDİR
İnsan olmak, insanca davranabilmek…
Şefkat eli olup uzanabilmek, gözden akan yaşı silebilmek,
Kanayan yaralara merhem olabilmek ne güzeldir…
Ne güzeldir…
Güvene mazhar olmak, yalandan riyadan uzak kalabilmek.
Elindeki ile yetinmek başkalarının elindekini kıskanmadan sevinebilmek
Ve en içten duygularla daha çok ver Yarab diyebilmek ne güzeldir..
Ne güzeldir;
Kedi ve köpeklere ağlayıp, kuşların yasını tutmak..
Bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak.
İnsanlara ışık olabilmek..
Sevilmeden sevebilmek,
Gelmeyene gidebilmek ne güzeldir…
Ne güzeldir;
İncitmekten, kırmaktan, nefretten uzak kalabilmek…
Titreyen minik yüreklere korkma diyebilmek, sarılabilmek sevgiyle şefkatle..
Ne güzeldir;
Dünyanın öbür ucunda,
Hiç tanımadığımız bir insanın gözyaşının bile içimizi parçalaması
Ne güzeldir;
Yaşamak ne güzeldir,
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek
Ne güzeldir;
Dört gözle beklediğiniz bir haberin gelmesi,
Sabaha dek uyutmayan diş ağrısının dinmesi.
Yıllar sonra bir gün bir yerde, çocukluğunuzda annenizin sizin için yaptığı kurabiyelere rastlamak…
Yağmurdan sonra, açan güneş…
Buz gibi sokaktan sıcacık eve girmek..
Yorgunluktan bitmişken yatağa uzanmak…
Tuttuğun takımın ezeli rakibini yenmesi..
Sabahları kızarmış ekmek kokusuyla uyanmak…
Kızgın kumlarda uzun uzun yattıktan sonra bedeni denizin serinliğine bırakmak…
Sabahları kızarmış ekmek kokusuyla uyanmak…
Bir doktor muayenehanesinin kapısından, şüpheleri dağıtmış olarak sevinçle çıkmak…
Yaz sıcağında, bir öğle uykusunun mahmurluğunu, buz gibi bir dilim karpuzla atmak
Bir bahçenin önünden geçerken duyduğunuz hanımeli kokusu.
Sabah uyanıp o gün tatil olduğunu hatırlamak…
“Artık bitti” derken sizi arayıvermesi…
Yaşlı ana babanızın, hala çaldığınız kapının arkasında ya da hattın öbür ucunda olması…
Fırından yeni çıkmış ekmeğin köşesi…
Bir köşede birbirine sarılmış uyuyan kedi yavruları…
Evinizden, pişmekte olan etli biber dolması kokusunun yayılması…
Soğuktan titrerken elinize tutuşturulan bir bardak çay..
Meteliksiz bir gününüzde, çoktandır giymediğiniz ceketinizin cebinden para çıkması…
Onunla ilk kez yalnız kalmak…
Uzun, sıcak bir yürüyüşten sonra karşınıza çıkan bir çınar altı.
Sabahtan beri ayağınızı vuran ayakkabıları çıkardığınız an…
Sudan bir sebeple küstüğünüz arkadaşınızla barışmanız…
Yıkanmış, ütülenmiş, mis gibi kokan yatak takımlarını koynunda uyumak…
Bir sandalın kenarına oturarak bacakları denize sallandırmak…
En sevdiğiniz yemeğin ilk lokmasını ağzınıza aldığınız an…
En önemlisi,
Nefes almak,
Konuşmak,
Duymak,
Yürümek,
Görmek,
Anlamak…
“Ne güzeldir”…
Ve ne güzeldir; arkadaşlarınızdan, sevdiklerinizden alacağınız sıcacık bir Merhaba…
BU DA GEÇER
“Bir zamanlar bir kral:
“Dünyanın en güzel pırlantalarından birini yapıyorum, pırlanta yüzünün altına girebilecek kadar kısa bir cümle olacak, çaresizlik anlarında hizmet edebilecek ve sonsuza dek mirasçılarım olacak bir mesajı buraya saklamak istiyorum.” dedi
Dinleyenler bilge idi, denemeler yazabilirlerdi, ancak zor anlarda yardımcı olabilecek iki veya üç kelimeden fazla olmayan bir şey yapamadılar…
Düşündüler ama bulamadılar.
Kral yaşlı bir hizmetkar tarafından büyütülmüştü. Annesi kral küçükken ölmüştü ve bu hizmetkar onu büyütmüştü. Bu nedenle aileden biri olarak görünürdü. Yaşlı adam:
“Akıllı değilim, eğitimli değilim, akademik değilim, ama bir mesaj biliyorum, saraydaki hayatı boyunca her türlü insanla tanıştım ve baban tarafından davet edilen bir mistikle tanıştığım. Yaşlı adam bir kağıda bir şeyler yazdı, katladı ve krala verdi. “Ama okumayın.” dedi: “Onu saklı tut ve yalnızca başka hiçbir şey olmadığında aç! çıkış yolu.”
Çok geçmeden, yönetiminde bir sorun oldu ve kral savaşı kaybetti. Atıyla kaçtı ve düşmanları onu takip etti. Yalnızdı ve düşmanları çoktu. Yolun bittiği yere, çıkmaza girdi. Ondan önce derin bir vadiye sahip bir uçurum vardı ve düşseydi, sonu olurdu. Geri gelemedi çünkü düşmanlar yolu geçti. Atlarının sesini duyabiliyordu. Hiçbir çıkış yolu yoktu.
Yüzüğü hatırladı, onu açtı ve kağıdı aldı ve kısa ve değerli mesajı okudu : ‘’Bu da geçer’’
Mesajı okuduğunda kendini saran müthiş sessizliği hissetti. Onu takip eden düşmanlar ya ormanda kaybolmuştu ya da yanlış yöne gitmişlerdi. Atları artık işitmiyordu.
Kral hizmetkarına ve bilinmeyen mistik’e minnettardı. Kağıdı katladı ve yüzüğün altına koydu. Ordularını topladı ve krallığına geri döndü.
Saray’ına geri dönerken zaferi adına ona büyük bir parti verdiler, danslar müzikler… Kendini çok iyi hissetti.
Yaşlı hizmetkarı yanına geldi ve şöyle dedi:
‘’Bu an bile mesaja bakman için uygun’’
‘’Şimdi kazandım, insanlar dönüşümü kutluyor, umutsuz değilim, bir çıkmazda değilim’’
Yaşlı hizmetkar ‘’ Beni dinle, bu mesaj yalnızca yenildiğinde değil kazandığında da yararlı’’
Kral yüzüğü açtı ve mesajı okudu
‘’Bu da geçer’’
Yine aynı şeyi hissetti, dans eden ve kutlayan kalabalıkta bile sessizlik içine işledi. Gururu ve Egosu gitmişti. Kral mesajı anladı. Aydınlanmıştı.
Sonra yaşlı adam şöyle dedi:
“Sana yapılan her şeyi hatırla, hiçbir şey ve hiçbir duygu kalıcı değil, aynı gündüz ve gece olması gibi, üzüntülü anlar ve mutlu anlar vardır, doğal olarak benimse bunları, çünkü bunlar hayatın parçaları’’
SEVİN, SEVİN, SEVİN
Birine sevginizin tümünü sunmak, Asla sizi de aynı şekilde seveceğinin garantisi değildir. Sevgiye karşılık beklemeyin; Sadece sevginin karşıdakinin kalbinde büyümesini bekleyin; fakat olmazsa da, sizin kalbinizde büyüdüğüne emin olun. Birine çarpılmak için bir an yeterlidir, birinden hoşlanmak bir saat ve birini sevmek içinde bir gün yeterlidir, ama birini unutmak bir ömür sürer.
Görünüşe aldanmayın; kandırıcı olabilir. Zenginliğe aldanmayın; yok olup gidebilir. Sizi güldüren birini seçin çünkü karanlık bir günü aydınlatan şey bir gülümsemedir. Kalbinizi gülümsetebilen birini bulun.
Öyle zamanlar vardır ki, bazen birini öylesine çok özlersiniz ki, onu hayallerinizden çıkarıp, gerçek hayatta kucaklamak istersiniz. Hayal etmek istediğiniz şeyi hayal edin, gitmek istediğiniz yere gidin, olmak istediğiniz kişi olun, çünkü yaşayabileceğiniz tek bir hayatınız var ve tüm bunları yapabilmek için tek bir şansınız.
Sizi tatlı kılacak kadar yeterli mutluluğunuz olsun, güçlü kılacak kadar acı deneyiminiz, insan kılacak kadar üzüntünüz ve sizi mutlu kılmaya yetecek kadar umudunuz olsun. Daima kendinizi başkalarının ayakkabılarına koyun. Eğer ayaklarınız acıyorsa, o kişininkiler de acıyordur.
En mutlu kişiler, her şeyin en iyisine sahip olanlar değildir, onlar karşılarına çıkan her şeyin değerini en iyi bilenlerdir.
Mutluluk, ağlayanlar, incinenler, araştırma yapanlar ve çabalayanlar için vardır, çünkü böyle insanlar hayatlarına giren her insanın önemini takdir edenlerdir.
Aşk bir gülücük ile başlar, bir öpücük ile gelişir ve bir gözyaşı ile son bulur. En parlak gelecek, unutulmuş bir geçmişin üstünde yükselir, geçmişinizdeki kalp kırıklıklarını ve hataları silmezseniz hayatın içinde ilerleme sansınız olmaz.
SEVİN.. SEVİN.. SEVİN.. HİÇBİRŞEYİ VE HİÇKİMSEYİ DÜSÜNMEDEN SEVİN.. SEVGİNİZİ, SEVDİĞİNİZİ ELDE ETMEK İÇİN HER YOLU DENEYİN. BİRGÜN HERŞEY ÇOK GEÇ OLABİLİR. UNUTMAYIN.
Can Dündar
EN DEĞERLİ DEĞER YARGILARINIZ NELERDİR?
Toplumda değerli olarak görülen, herkes tarafından değeri kabul edilen maddi ve manevi din, ahlak, namus, para, mevki, rütbe, makam, vicdan gibi kavramlar vardır. Bunlardan hangisinin diğerlerinden daha iyi, daha değerli olduğu kişilere, toplumsal yapıya göre değişir. Zamana ve zemine göre kimi değerler alçalır, önemsizleşir, kimi değerler ön plana çıkar, yükselir.
Kimi insanlar değer kazanayım, değerimi herkes takdir etsin derken alçalırlar, kimi de kişiliğini erdem ve özveri gibi değerlerle donatarak gönüllerde taht kurar.
Aşk, sağlık, özgürlük çok değerli şeylerdir ama ne yazık ki değerlerini, onları yitirdikten sonra anlarız.
Bir insan paraya çok önem veriyorsa eğer, para kazanmak için ister istemez başını eğer. Bu da onun değerini düşürür. Başı dik olarak gezmek istiyorsak maddi değerlerden çok manevi değerlere yönelmeli, üç kuruşluk çıkar elde etmek için, beş kuruşluk adamların önünde eğilmemeliyiz. Bir işinin değeri değer verdiği şeyler kadardır.
İnsani ilişkilerde içtenlik, dürüstlük, dostluk en değerli kavramlardır. Bu kavramlara uyanlar daha çok değer kazanırlar; bencil, çıkarcı, duygu ve düşünce yoksulu kişiler ise var olan değerlerini azalttıkları gibi zamanla dibe çakılırlar.
Değerimiz giyim kuşamla, rütbeyle, makamla artmaz. Ziya Paşa’nın dediği gibi, “altın işlemeli palan vursan eşek yine eşektir” Değerin eski adı kıymettir. Altının kıymetini sarraf bilir.
Namık Kemal, Hürriyet Kasidesinde ; “yere düşmekle cevher kıymetinden bir şey kaybetmez.” diyor.
Günümüzde ne yazık ki iş ayağa düştü, ayaklar kafanın yerine geçti, değer yargıları değişti; Bilim ve sanat adamları yerlerde sürünürlerken, futbolcular, artistler, şarkıcılar el üstünde tutuluyorlar, hayranları tarafından omuzlara alınıyorlar. Bilginlerin, sanatçıların değerlerini ancak onlar öldükten sonra anlıyoruz…
En değerli şey nedir sorusu çoğu zaman kafamızı kurcalamıştır. Değer güzellik açısından ortaya konulduğuna göre, gelin, değerli değerlerimizi bu açıdan dile getirelim:
En güzel köprü; Gönüller arasında kurulandır
En güzel göz ; Her şeye sevgiyle bakandır
En güzel söz; Yalansız olandır
En güzel ateş; Benliğimizi ısıtandır
En güzel çiçek; Sevgiliye armağandır
En güzel ırmak; Dost bahçesine akandır
En güzel ağız; Gerçekleri konuşandır
En güzel yol; Hasret kavuşturandır
En güzel kol; Zalime karşı kalkandır
En güzel el; Bilgiye, kültüre uzanandır
En güzel kapı; Mutluluğa açılandır
En güzel kalem; Doğruyu, iyiyi, güzeli yazandır.
ÜNLÜ SÖZLER
- Karınızı araklayan adama verebileceğiniz en büyük ceza, ‘sende kalsın’ demektir.
Sacha Guitry - Evlendikten sonra erkek ve kadın, yazı-tura gibidir; asla yüz yüze gelmezler, ancak hep beraberdirler.
Hemant Joshi - Her durumda evlenin. İyi bir eşiniz olursa mutlu olursunuz. Eşiniz kötü olursa filozof olursunuz..
Socrates - Kadınlar bize her zaman büyük hedefler gösterir, ve onlara ulaşmamızı engeller.
Dumas - Hiç yanıtlayamadığım en büyük soru şu olagelmiştir: ‘Bir kadın ne ister?’
Sigmund Freud - Karıma bazı sözler etmişimdir, o da bana bazı paragraflarla cevap vermiştir.
Anonim - Bazı kişiler uzun evliliğimizin sırlarını sorarlar;. Biz haftada iki kez restorana gideriz. Biraz mum ışığı, akşam yemeği, hafif müzik ve dans… O salı günleri gider, ben cuma.’
Henny Youngman - Terörizm beni hiç endişelendirmez. İki yıldır evliyim.
Sam Kinison - Fon transferi için elektronik bankacılıktan hızlı tek yol vardır ve buna evlilik adı verilir.
James Holt McGavran - Her iki karımla da talihim kötü gitti. Birincisi beni terk etti, ikincisi terk etmedi.
Patrick Murray - Evliliğinizi iyi götürmek istiyorsanız, 1) hatalı olduğunuzda itiraf edin, 2) haklı olduğunuzda susmayı bilin.
Nash - Karınızın doğum gününü unutmamanızın en iyi yöntemi, bir kez unutmanızdır.
Anonim - Evlenmeden önce ne yaptım, biliyor musunuz? İstediğim her şeyi..
Henny Youngman - Karımla ben 20 yıl çok mutlu yaşadık. Sonra da tanıştık.
Rodney Dangerfield - İyi bir kadın, kendisinin yaptığı her hatasında kocasını affedendir.
Milton Berle - Evlilik, kişinin düşmanıyla yattığı tek savaş şeklidir.
Anonim - Adamın biri evlenecek kadın aradığı ilanını verir. Ertesi gün aynı mesajı ileten yüzlerce mektup alır: ‘Benimkini alabilirsin’ .
Anonim - Birinci adam (iftiharla): ‘Benim karım bir melek!’
İkinci adam: ‘Çok şanslısın, benimki hala yaşıyor’
( Alıntı / Birol Başoğlu)
YENİ BİR DÜNYA
Yeni bir dünya ve yeni bir şarkı söyleme zamanı gelmedi mi?
Yeni ve farklı bir dünya var artık karşımızda. Özellikle eski kuşaktan oluşan dini yapılar ile kurumsallaşmış ideolojilerin anlamakta zorlandığı bir dünya bu.
Dogmalarla hareket eden bu nedenle değişim ile dönüşümü kabullenemeyen kökleşmiş neredeyse hantallaşmış yapılar bu yenidünyaya uygun yeni bir şarkı yaratamadıklarında sadece kendilerine değil topluluklarına da aydınlık yarınlar sunamayacaklar.
Neden mi Bu bilgi notunu tarihe (sanal da) not düşmek istedim?
Son katıldığım okuyucu sohbetlerinde kalıplaşmış ideolojilere göre yapılan okuma ve algılamada her şeyin herkesi yanlış sonuca götürdüğünü hep birlikte fark ettik.
O halde doğru okuma ve doğru sonuç için sağ ve sol, milliyetçilik, inançlar gibi algıları kuramcıların çağın ihtiyaçlarına göre revize etmesine ihtiyaç var.
Dogmalaşan ideolojiler ve inançlarla bugünü doğru okuyamayan zihinler yerini sağlıklı ve güncel düşünen yeni kuramcılara bırakmalı.
Bu yüzden sevgili Yonca Alphan’ın paylaşımını bu değişimin zorunluluğunu ortaya koyması açısından önemli buldum.
“….ING Bank çalışanlarının ve müşterilerinin katıldığı bir Uluslararası Ticaret Semineri organize etmiş. Sunum yapanlardan biri de Ludovic Subran, Euler Hermes’in baş ekonomisti.
Şunları söylemiş;
Artık klasik ekonomi teorileri yetersiz gelmeye başladı, çünkü dünyadaki tüketicinin profili ve davranış biçimi değişmeye başladı. (18-35 yaş arası) Alışılmışın dışında reaksiyonlar veriyorlar.
O yüzden onları algılamadan ekonominin seyrini ve gidişini anlamamız zor.
Bu yeni tüketicilerin özellikleri ve yaşam felsefeleri nedir?
Bir bağımlılıkları yok.
Bu yüzden milliyetçilikten uzaklar.
Dünya vatandaşı olmayı hedefliyorlar.
Dinlere ve ideolojilere karşı soğuklar. Ama hayvan haklarına, çevreye, insan haklarına duyarlılar.
Genel olarak aktivistler. Sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyorlar.
Algıları çok açık, çok hızlı öğreniyorlar.
Sabah 9 akşam 5 tipi işlerde çalışmak istemiyorlar. Yaratıcı, yükselen trendi olan, uluslararası işlerle ilgileniyorlar.
Konut alıp hayat boyu ev kredisi ödemek istemiyorlar. Air-bnb gibi ev kiralama sistemleri ile dünyanın her tarafında yaşayabiliyorlar.
(Bu sistemin ilerde şehir otelciliğini bitireceği konuşuluyormuş bu arada. Çok daha makul fiyatlarda Paris’in göbeğinde bir evde kalabiliyorsunuz)
Evlenip tek bir kişi ile ömür geçirmeye sıcak bakmıyorlar.
Evlenirlerse de sürmüyor, bir kaç yılda boşanıyorlar.
Çocuk sahibi olmaya da sıcak bakmıyorlar. Daha ileri yaşlarda, belki bir çocuk.
Lüks araba alıp borç ödemek istemiyorlar.
Bu sistem hantal geliyor onlara. Duruma göre bisiklet, motosiklet, taksi ve metroyu tercih ediyorlar.
Haute Coutere denilen lüks giyime de bakış açıları farklı. İmkanları olsa bile bu markalara büyük paralar harcamak istemiyorlar.
Onun yerine şık, spor, rahat kıyafetleri seçiyorlar.
Slogan “Ulaşılabilir Lüks”
(Geçenlerde haber olmuştu. Üst sınıf markası Balmain, H&M için uygun fiyatlı koleksiyon hazırladı. Çünkü pahalı ürün satan markaların satışlarında düşüş varmış ve daha geniş kesimlere mal satmak istiyorlarmış. Muhtemelen yok olma tehdidi ile karşı karşıyalar.)
Teknolojiye ve iletişime sınırsız para harcayabiliyorlar, çünkü bu onlar için özgürlük demek.
Konuta, arabaya, lüks giyime para harcamak yerine eğlenceye, yeme-içmeye ve seyahate para harcıyorlar.
Bir kaç yıl çok çalışırlarsa sonraki bir iki yılı dünyayı gezmek için ayırmayı hedefliyorlar.
Emekli olarak ve konut alarak güvence sağlamakla ilgilenmiyorlar.
Bunun yerine yükselen trendi olan işlerde yaratıcı buluşlar ve işler yaparak hayatları boyunca yetecek paraları kazanmayı hedefliyorlar.
Anı yaşıyorlar.
Tasarruf yapmıyorlar.
Yani kısacası hayatlarını ev, araba, okul taksitlerine gömmeyi istemiyorlar.
Dolayısıyla genel ekonomi kuramlarında geçen “şu koşullar gerçekleşirse tasarrufa ya da tüketime yönelme olur” gibi teoriler işlememeye başlıyor.
Çünkü tüketici profili değişiyor.
Dünya ekonomisinde durgunluk baş gösteriyor. Klasik tüketim düşüyor.
İlerde bu konuda yazılan teorilerin Nobel Ekonomi Ödülü alacağı söyleniyor.
Yukarda bahsedilen profil, Gezi olaylarında ortaya çıkan ve hepimize “bunlar da kim” sorusunu sorduran gençlerin profili aslında.
Ve İran’ı da şu anda değişime zorlayan içerdeki bu kesim.
Daha fazla özgürlük talep ediyorlar…. “
MUTLULUK NEDİR?
Mutluluk nedir, hiç sordun mu?
Sana öğretilenler mutlu olmana yetiyor mu?
Bir düşün.
Kimse var mı etrafında gerçek mutluluğu bulmuş, bedeninin her zerresinde hissettiği daimi bir mutluluğu.
İnsanoğlu ömrü boyunca mutluluğu arar durur.
Hiç bakmayı düşünmez kalbinin derinliklerine.
Bir baksa görecek asıl olanı, asıl mutluluğu, asıl sevgiyi, asıl aşkı…
Kalbin derinliklerine inmek kolay değil.
Çok zor, acı bir yol.
Bu yol yerine, insanoğlu mutluluk zannettiği şeylerin etrafında dönüp durur.
Ta ki kalbinin içindeki okyanus harekete geçtiğinde onu hissedene kadar.
İşte o zaman aslını, özünü hissetmeye başlar.
Bildiği ve unuttuğu gerçek mutluluğu aramaya başlar.
Kalbinin en derinlerinden gelen bu çağrıyı duymazdan gelemez.
Yanar kavrulur, vaz geçmez, geçemez…
Amacı budur artık, bilir.
Ödülü çok büyüktür.
Aslıyla bütünleşmek mutluluğa erişmektir.
CAN SIKINTISI İÇİN REÇETE
Keyfinizi kaçıran, canınızı sıkan ve gereksiz olan tüm bağlarınızdan kurtulun.
Devamlı şikayet eden ve sizi ilgilendiren şeylerden bahsetmeyen insanlardan yavaş yavaş uzaklaşın.
İşinizin sizi gerçekten heyecanlandırıp heyecanlandırmadığını, severek yapacağınız başka bir işe yönelme şansınız olup olmadığını düşünün.
Her zaman yapmak istediğiniz ve yapamadığınız dil öğrenmek, enstrüman çalmak veya amatör tiyatro grubuna katılmak gibi şeyleri düşünün.
Son yıllarda hayatınızı esir alan alışkanlıklarınızın dışına çıkın.
Yeni insanlarla tanışabileceğiniz yeni ortamlara girin.
Her gün en az bir şey öğrenin.
Ara sıra küçük çılgınlıklar yapın.
TAVSİYELER
Dost Bir Bilgeden Tavsiyeler
İnsanlar, mekanlar, veya alışkanlıklar dahil tüm negatif enerji kaynaklarından kurtulun.
Olaylara farklı açılardan bakın.
Bugünü yakalayın; Dün gitti, yarın da belki hiç gelmeyecek.
Ailemiz ve dostlarımız gizli hazinelerimizdir, bu zenginliğin keyfini çıkarın.
Hayallerinizin peşinden gidin.
Keyfinizi kaçırmaya çalışanları görmezden gelin.
Eyleme geçin.
Çok zor gözükse de uğraşın, o zaman daha kolay gözükecektir.
Tekrar etmek mükemmellik getirir.
Yarı yollarda vazgeçenler asla kazanamazlar, kazananlar asla yarı yolda vazgeçmezler.
Okuyun, çalışın ve en önemlisi hayata dair her şeyi öğrenin.
Olacakları öngörmeye çalışmaktan vazgeçin.
Her şeyden çok isteyin.
Yaptığınız her şeyde mükemmel olmaya çalışın.
Hedeflerinize yönelin ve onlar için savaşın.
DOĞRULARIM
Doğrularım var benim kimse için vazgeçemeyeceğim, her ne olursa olsun boş vermeyeceğim!
Kimselere beğendirmek zorunda olmadığım; beni ben yapan, kimseler yokken yanımda olan benliğim!
Değişemem kimse için ve vazgeçemem inandıklarımdan kimseler için.
Vazgeçmemeli inandıklarından insan; kaybettikleri; kaybedemem dedikleri de olsa; kaybetmeyi göze almalı sızlanmadan!
Belki gidenler olacaktır ama içim rahat etmeli başımı yastığa koyduğumda!
Yokluklarına üzüldüklerim olacaktır mutlaka da; ama eğilip bükülmekte; yakışmaz üstüme son moda da olsa!
Değişemem hiç bir şey için ve hiç bir şeyleri de olsa bir zamanlar “her şeyleri” olduklarım için.
Karaya beyaz diyemem.
Benimle, ben olduğum için gelmeyenlerle; birlikte kalamam yanımda olmaları için!
Kendinden vermemeli insan, vazgeçmemeli doğrularından.
Rüzgarın önündeki yapraktan, daha da fazlası olmalı insan!
“Düşünebilen tek canlı insandır” deyişini ders kitaplarında, unutmadan!
El açmak değildir yaşamak; başkalarının istediği gibi olmak
Kendini unutup başkaları için yaratılmış gibi yaşamak.
Yaşamak; hayata varlığınla anlam katmak!
Alıntı
HAYAT DERSİ
- Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.
- Hayat ne gideni geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın, ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın.
- Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden harcayın ikisini de gitsin.
- İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir.
- Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.
- Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez.
- Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap da, o sana kızsın.
- Bil ki, yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsın. Ve Unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın.
- Bir insanı bulunduğu mevkiiyle değil, göz koyduğu mevkiiyle ölçmek gerekir.
- En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır.
- Bir insan acı duyuyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyuyorsa insandır.
- İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır.
- Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür.
- İnsanların çoğu onu yapıyor diye yanlış, yanlış olmaktan çıkmaz.
- Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir, bilmelisin. Küçümsediğin her şey için, gün gelir önemsediğin bir bedel ödersin.
- Birine çamur atmadan önce iyi düşün ve sakın unutma: önce senin ellerin kirlenecek.
- Başkalarının hayatından ders alın. İnsan, bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor
DOSTLUK
Hayatta en sevmediğim adamlar dostlarını arkadaşlarını satanlardır. Dostluk var ya dostluk öyle ince bir şeydir ki dostluk, kazanması yıllar sürer kaybetmesi saniyeler. Bir kere dostunu kaybettin mi aynı sevgiyi katiyen bir daha bulamazsın. Ne demiş yüce Mevlana; Ben dostlarımı ne kalbimle ne aklımla severim, olur ya kalp durur akıl unutur. Ben dostlarımı ruhumla, severim ruhumla. Çünkü ruh ne durur ne de unutur.
Okan Celen
EĞİTİM EVDE BAŞLAR
Velilerin Sorumsuz Olmasından Yakınan Okul Yönetimi Astığı Afişle Ünlü Oldu
Yıllardır tartışılan bir soru var. Okulun sorumlulukları nerede başlar ve nerede biter?
Bu sınırı çizmek son derece önemli. Çünkü okuldan öğrenilecek şeyler ile evde öğrenilecek şeyler birbirinden farklı.
Portekiz’deki bir okul konuya dair bir afişi okulunun duvarına astı. Afişte yazılan ve internette paylaşılan mesaj olay oldu!
Okulun duvarına astığı ve fotoğrafını çekip Facebook’ta paylaştığı afiş kısa sürede dünyaya yayıldı.
Kulağa basit gelen ancak göz ardı edilen bu çok önemli gerçekleri bütün ebeveynlerin okuması gerekiyor.
İşte afişte yazanlar:
“Sevgili veliler
Hatırlatmak isteriz ki “Merhaba”, “Lütfen”, “Rica ederim”, “Özür dilerim”, “Teşekkür ederim” gibi ifadeler önce evde öğrenilir.
Yine dürüstlük, arkadaşa, yaşlılara ve öğretmenlere saygı da ilk evde öğrenilir.
Temiz olmak, ağzında yiyecek varken konuşmamak ve düzenli olmak da önce evde öğrenilir.
Sorumluluklarını bilmek, eşyalarına ve değerlerine sahip çıkmak ve başkalarının eşyalarına el sürmemek yine evde öğrenilen şeylerdir.
Bizler okulda yabancı dil, matematik, tarih, coğrafya, fizik, kimya ve biyoloji gibi şeyler öğretiriz. Unutmayın ki eğitim evde başlar!
KENDİNİZLE YARIŞIN
Öğretmen sınıftaki zeki ama aynı zamanda kıskanç öğrenciye sordu:
“Niçin arkadaşlarını çekemiyor, onların yaptıklarını bozup kavga ediyorsun?”
Öğrenci:
“Çünkü onların beni geçmelerini istemiyorum. En iyi ben olmalıyım!” dedi.
Öğretmen masasından kalkıp, eline bir parça tebeşir aldı ve tahtaya bir çizgi çekti. Öğrencinin yüzüne bakıp bu çizgiyi nasıl kısaltırsın diye sordu.
Hemen atılan öğrenci, “Çizginin bir parçasını silerim!” dedi. Öğretmen bu cevabı kabul etmedi.
Öğrenci biraz daha düşündü ve eliyle çizginin bir bölümünü kapattı. “İşte kısaldı!” dedi. Bu cevap da yanlıştı.
Doğru cevabı alamayacağını bilen öğretmen, tahtaya ilkinden daha uzun çizgi çekti ve “Şimdi birincisi nasıl görünüyor?” diye sordu.
“Daha kısa” dedi öğrenci ve başını eğdi.
“Bilgini ve yeteneklerini arttırarak kendi çizgini uzatman rakibinin çizgisini bölmeye çalışmandan daha iyidir” dedi öğretmen.
Kendinizle yarışın, başkalarıyla değil.
SEVMEYİ ÖĞRENMEK
Bugün sekiz yaşındaki kızım uyumadan önce bana, “Anne, hayat bana bazen çok zor geliyor.” dedi.
“Mesela, şu an sana en zor gelen şey ne?” diye sordum.
Çarpım tablosunu ezberlemekmiş.
Kafamdan milyon düşünce aynı anda, itişe kakışa geçtiler.. İçimden dedim ki, “Şu an çok dikkatli seçmem gerekiyor sözlerimi.. bir durun.. beni panikletmeyin.”
Psikologlar tembihliyor, çocuğunuz korktuğunda veya endişelendiğinde ona ‘Korkacak bir şey yok ki…’ demeyin. Hem faydası olmaz, hem de onun duygularını hor görmüş, yok saymış olursunuz.
‘Sence dünyaya neden geliyoruz?’ diye sordum ona…
“Sevmeye” dedi.
Bütün kafamdaki kurgu alt üst oldu bir anda.. Çocukların düşünceleri, bizim içinde debelendiğimiz gündemle kirlenmediği için öyle saydam, öyle net, öyle tertemiz oluyor ki, kalakalıyorsunuz.
“Çok doğru, sevmeye geliyoruz” dedim.
Ama bir şey daha var : “öğrenmeye” de geliyoruz.
Bak, ben bu yaşımda hala öğreniyorum. 100 yaşıma gelsem hala öğreneceğim şeyler olacak. Mesela, önceleri defalarca izlediğin bir filmi tekrar tekrar hep izlesen ne hissedersin?
“Sıkılırım “ dedi.
Hah işte dedim, hayat da sen sıkılma diye, sana hep yeni şeyler öğretir. Yeni filmler izletir. Her yeni öğrendiğin bilgi sana yeni güzel bir kapı açar.
Tabii, her bilgi güzel kapılar açmıyor, kimi bilgiler de açtığın kapının karanlık tarafını gösterebiliyor sana, e o zaman da kendini korumayı, dikkatli olmayı filan öğrenirsin.
Bunu aklımdan geçirdim, ama söylemedim, hepsini bir anda yükleyip fındığımı şok etmenin de bir anlamı yok sonuçta…
Şimdi uyudu, ben de oturup düşünmeye başladım.
“Dünyaya neden geliyoruz? “ müthiş bir soru aslında.
Yazının tam burasında bir durun, ve kendinize sorun.
Kaldınız değil mi?
O kadar detayda boğuluyoruz ki, ana fikri unuttuk biz.
Her birimizin kendine sorması gereken soru bu.
Kendinize bir liste yapın. Hayat amacım nedir diye..
Ev sahibi olmak, arabayı değiştirmek, kredi kartlarını ödemek, çocuklarınızın okulunun taksitleri, seyahate gitmek, çok beğendiğiniz o mobilyayı, o çantayı, o saati, o tableti, o bilgisayar oyununu almak…
Göreceksiniz ki çoğu satın almakla, para harcamakla ilgili..
Veya terfi etmek, iş kurmak, vs…
Ödül kazanmak var mı hedeflerinizde?
Yeni bir keşif yapmak var mı?
İnsanlığa faydası olacak bir ilaç bulmak var mı mesela?
Unutulmayacak bir beste yapmak?
İnsanların içine işleyecek bir şiir yazmak?
Birilerinin hayatına ışık olmak?
Bir ağaç dikmek?
Sevgili Behiç Ak, bir röportajında , “ Ülkemizde yetişkinler, felsefe ve düşünceye dayanarak bir yaşam tarzı oluşturmaya çalışmadılar. Bunun yerine yaşam tarzı ‘satın almaya’ çalışıyorlar. demiş, not almışım.
“Düşünerek ve emekle toplumsal olarak oluşturulabilecek bir şeyi, parayla kişisel olarak satın almaya çalışmak…” güzel ülkemin en büyük sorunlarından biri bu.
Her şey maddi güce endekslenince tek hedef başarı, başarının da tek odağı para haline geldi.
İstemiyoruz çoğumuz bu çarka girmeyi aslında, ama sanki korkunç kalabalık bir çevreyolunda, beşinci vitese takmış gidiyoruz topluca ve vites küçültemiyoruz.
Sizi bilmem ama benim aklıma sık sık arabayı kenara çekip, kırlara doğru yürümek geliyor.
Bu toplumsal çılgınlığın tek ilacı, bana göre “doğa”. Yani zihnimdeki kaosu tek yatıştıracak şey benim için o.
Mesela kıpkırmızı gelinciklerle dolu bir tarlada gün batımı yürümek… Mesela, yemyeşil bir vadide, şırıl şırıl akan suyun sesini dinlemek… Kızacağım tek şey, sırtımı yasladığım ağacın tepesinde bet sesiyle öten karga kardeş olsun istiyorum.
O zaman işte, düşüncelerimin üstündeki bulutlar dağılıveriyor. Sakin, huzurlu ve verimli düşünebiliyorum. Kime niye kızdığımı, kimi niye sevdiğimi, kendimle kavgamı nasıl çözeceğimi, serin serin süzgeçten geçirebiliyorum.
Geri geri çekilip resme bir uzaktan bakın bence.
Niye geldiniz?
‘Sevmeye.’
‘Öğrenmeye.’
” Sevmeyi öğrenmeye.. ! ”
Sekiz yaşındayken 8 x 8 kaç diye sorduklarında hayat zordu.
Çaresi neydi peki? “Ezberle gitsin.”
Bugün bunca ölüm, bunca savaş, akıl almaz şiddet olayları hayatı zor kılıyorsa, sorun kendinize…
Çaresi ne?
“Sevmeyi öğrenmek”
Ezberleyin gitsin : “Sevmeyi öğrenmek”.
Bige Güven Kızılay
Hayal Ağacım – Hayykitap
Sayfa 213 ( Arabayı Kenara Çekebilmek )