Temiz Kalpli İnsanların Özelikleri

Temiz Kalpli İnsanların Özelikleri
1- İçine doğan olur.
2- Aklından geçirdiği kişi arar.
3- Zor durumda mutlaka ilahi yardım alır.
4- Zor durumda olanlara mutlaka yardım eder.
5- Hassas ruhu çabuk incinebilir.
6- Niyet ettiği şeyi hayata hızla geçirir.
7- Hakkını yiyenlerin başına bir şey gelir.
8- Küçük şeylerle mutlu olur.
9- Ayağı uğurludur; şans getirir.
10- Çocuklar ve hayvanlar onu çok sever

Güzel Şeyler Zaman Alır

Acıyı yaşarken bir gün yaşadıklarının ona güç verip olgunlaştıracağını düşünemez insan. O an düşündüğün tek şey o acının omuzlarına ağır geldiğidir. Zaten acı her zaman onu yaşayana fazla ağırdır, herkesin acısı kendine büyük, onu atlatacağı günler fazla uzaktır.
Bir süre duyguların yönetimindedir zihin. Bu yüzden sınandığın acıyla olgunlaşacağın düşüncesi filizlenmez hemen. Onun kendini göstermesi için duygularının dinginleştiği, üzüntünün hafiflediği, boğazındaki düğümün çözülmeye başladığı bir zamana ihtiyaç vardır.
Bu zaman geldiğinde yaşadığın acıyı nasıl atlatacağının hesabı, bunları da yaşamış olmanın gerekliliğiyle yer değiştirir. Mantıksal bir kabuldür bu. Artık olgunlaştığının, yaşadığın acıya dışarıdan bakabildiğinin, yaşanmışlıklarınla büyüdüğünün, hissettiklerinle var olduğunun ve olacağının göstergesidir.
Çünkü her yara iyileşir, ama yara izi bizimle birlikte büyümeye devam eder.
Güzel Şeyler Zaman Alır

Motivasyon Hikayesi

Patates, Yumurta ve Kahve Çekirdeği – Motivasyon Hikayesi
Bir gün genç kız babasına ağlayarak gelir ve hayatının berbat olduğunu ve zorlukların nasıl üstesinden geleceğini bilemediğini söyler. Gün boyunca karşılaştığı zorlukların onu çok yorduğunu, sanki sürekli olarak problemlerle uğraşıp durduğunu söyler.
Kızını dikkatle ve sevgiyle dinleyen baba, aşçı olduğu için kendi yöntemleriyle kızına yardımcı olmaya çalışır ve onu mutfağa götürür.
Aşçı baba, üç tane tencerenin içine su koyar ve birinci tencereye patates, ikinci tencereye yumurta ve üçüncü tencereye de kahve çekirdeği koyarak hepsinin altındaki ateşi de açar. Daha sonra sessizce yerine oturur ve suyun kaynamasını bekler. Genç kız babasının ne yaptığını anlamaz ama sabırla beklemeye devam eder. Yaklaşık 20 dakika sonra, ocağın altını söndüren baba, tenceredekileri tek tek farklı kaselerin içine koyar ve kızına sorar:
“Ne görüyorsun?”
Hala merak içinde olan kız cevap verir: “patates, yumurta ve kahve”
Babası: “Daha yakından bak” der ve açıklamaya başlar: “Patates, yumurta ve kahve çekirdeği, hepsi aynı derecede bir zorlukla karşılaştı. Ama hepsinin bu zorluk karşısındaki tepkisi farklı oldu. Patates, suya girdiğinde oldukça güçlüydü ama yaşadığı zorluk karşısında yumuşak ve zayıf oldu. Yumurta suya girdiğinde kırılgandı ve korumasızdı ancak yaşadığı zorluk karşısında sertleşti, katılaştı. Kahve çekirdeği ise diğer ikisinden bambaşka bir tepki gösterdi. Kaynayan suya maruz kalınca suyun rengini ve tadını değiştirerek içinde bulunduğu suyu tamamen değiştirdi, ortaya yepyeni bir şey çıkardı.”
“Peki sen hangisisin?” “Yaşadığın zor durumlar karşısında nasıl bir tepki vermeyi seçiyorsun?” “Patates misin, yumurta mısın yoksa bir kahve çekirdeği mi?”
Hayat Çetele Tutmak Değildir
Hayat; seni kaç kişinin aradığı, kiminle çıktığın, çıkıyor olduğun veya çıkacağın demek de değildir…
Hayat, ayakkabıların, saçın, derinin rengi de değildir…
Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir…
Aslında hayat; notlar, para, giysiler, girmeyi başardığın ya da başaramadığın okullar da değildir…
Hayat; kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir…
Kendin için neler hissettiğindir…
Güven, mutluluk, şefkattir…
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.
Hayat; kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.
Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir.
Her şeyden önemlisi hayatı, başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.
İşte hayat bu seçimden ibarettir…
Hayat sanatın kendisidir…
İnsanların en acizi dost edinemeyen, ondan daha acizi ise dost kaybedendir.
Charles Eguone

Ruhsal Olgunlaşma Belirtileri

1-Yüzeysel konuşmalar zaman kaybı gibi gelmeye başlar.
2-Sessiz kalıp iç sesini dinlemeye zaman ayırmak istersin.
3-İnsanı affetmek daha kolay gelir.
4-Daha açık fikirli olmaya ve değişik fikirlere saygı duymaya başlarsın.
5-Tüm inanışları saygıyla kucaklarsın.
6-Hayatından gitmek isteyenler kolaylıkla kabul edersin.
7-Geçmiş için üzülüp pişmanlık duymayı bırakırsın.
8-Şu anı ve şimdiyi hissetmeye ve güzellikleri görmeye başlarsın.
9-Yargılamadan anlayışla ve hoşgörüyle algılamaya geçiş yaparsın.
10-Başkalarının senin hakkında düşünceleri eskisi kadar önemli olmaz.

Zamanı Var

Ne olursa olsun çizgini bozmadan hareket edip sakin kaldığın zaman hayat senin yapmak istediğin şeyi öyle güzel önüne seriyor ki, sen her şeyin sonunda kılını bile kıpırdatmadan tüm taşların yerine oturuşunu seyreden taraf oluyorsun. Zamanı var, herkesin ve her şeyin zamanı var.

Haksızlık

Hukuk fakültesinde bir öğretim görevlisi derse girer ve bir öğrenciye adını sorar, öğrenci “Ali” diye cevap verir. Öğretmen bir anda, “Defol bu sınıftan, bir daha asla dersime gelme” der.
Bütün öğrenciler şaşkınlık içindedir, neye uğradığını şaşıran Ali de sınıfı terk eder. Herkes ne olduğunu anlamak için beklemektedir hiç birinden tek bir ses bile çıkmaz…
Hoca sınıftaki sessizlikle beraber ileri geri yavaş yavaş dolaşmaya başlamış bütün öğrencileri şöyle biraz süzdükten sonra, tabi bu arada herkes göz temasından kaçınıyor, başlamış derse. Hoca: “Kanunlar ne için vardır?” diye sorar ve ders başlar…
Birçok cevap gelmiş, bir öğrenci düzeni korumak, diğeri toplumda yaşayan bireylerin hak ve hürriyetini sağlamak için, öbürü yaşam haklarını idame ettirmek, bir başkası devlete güveni, o devletin saygın bir vatandaşı olduğunu göstermek için, bir diğeri her yerde hakkını yasalar çerçevesinde arayacağını bilmek ve devletin vatandaşına haklarını nasıl arayacağını göstermek için… Hoca başka diye tekrar sorunca bir öğrenci de “Adalet için diye cevap vermiş. Bu cevabı verene hoca parmağı ile işaret ederek işte aradığım cevap bu dercesine “peki az önce arkadaşınıza adaletsiz davrandım mı?”, herkeste aynı cevap “evet hocam”.
Öğretim görevlisi sınıf kapısını açarak dışarıdaki öğrencisini içeri alır ve teşekkür edip yerine geçebileceğini söyler, herkes bunun bir senaryo, oyun olduğunu anlar. Fakat hoca son sözlerini söylememiştir henüz;
“Peki buna hepiniz şahit oldunuz, neden tepki göstermediniz, bir açıklama istemediniz, arkadaşınızın hakkını savunmadınız!?
Herkes susar çıt yok. Hoca bakın sevgili arkadaşlar, bu olaydan hepinizin çıkarması gereken bir öğüt var, bunu size 100 saat sınıfta ders versem anlatamazdım der ve son sözlerini söyleyip dersi bitirir.
“Asla bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyeti de olmayın, o yılan bir gün mutlaka sizi de sokacaktır.”
“Adaletsizliğe şahit olup göz yuman insanlar haysiyet ve onurlarını kaybetmeye mahkumdur.”
“Bir şahsa karşı yapıla n haksızlık, herkese karşı yapılmış bir tehdit demektir.”

Asla Özür Dilememeniz Gereken 10 Şey

Asla Özür Dilememeniz Gereken 10 Şey
Genellikle diğer insanların ne düşündüğünü çok merak ettiğimiz ya da onların duygularını kendi ihtiyaçlarımızın üzerinde tuttuğumuz için özür dileriz. Fakat bazı durumlarda özür dilemek gereksizdir. İşte aksini düşünseniz bile asla özür dilememeniz gereken 10 durum:

  1. Hayır dediğiniz için asla özür dilemeyin.
    Kendi sınırlarınızın farkında olmanız, saygınlığınızın bir göstergesidir. Eğer bir şeyi yapmanız veya vermeniz mümkün değilse bunun için özür dilemeyin. Yeri geldiğinde “Hayır” diyebilmek iyi bir liderlik özelliğidir.
  2. Hayalleriniz için özür dilemeyin.
    Pişmanlıkla dolu yaşadığınız bir hayatta kaçırdığınız çok şey vardır. Hayalleriniz sizi siz yapar bu yüzden hayallerinizin peşinde olduğunuz için özür dilemeyin. Hayallerinizi yaşamak yerine hayatınızın hayalini kurduğunuz sürece mutlu olamazsınız.
  3. Kendinize zaman ayırdığınız için özür dilemeyin.
    Önceliği kendinize vermediğiniz takdirde mutlu ve başarılı olamazsınız. Her zaman kendi ihtiyaçlarınıza öncelik verin ve kendinize zaman ayırın. Kendinize zaman ayırın ve bu zaman süresince sizi mutlu eden şeyleri yapın.
  4. Kendi öncelikleriniz için özür dilemeyin.
    Başkalarının, öncelikleriniz için sizi suçlu hissettirmesine müsaade etmeyin. Her zaman önceliklerinizi önemseyin. Eğer bir şey sizin için önemliyse o zaman “önemlidir”. Değer verdiğiniz kişiler de sizin seçiminize saygı gösterecektir.
  5. Zararlı bir ilişkiyi bitirdiğinizi için özür dilemeyin.
    Sizi yaralayan kişileri hayatınızdan çıkardığınız için asla özür dilememelisiniz. Sağlıksız bir ilişkinin, tam potansiyelinize ulaşmanızı engellediğini fark etmeniz, hayatta ilerleyebilmeniz için önemli bir adımdır. Bu yüzden mutlu olun ve çevrenizde özgüveninizi destekleyen insanları bulundurun.
  6. Davanızdan vazgeçmediğiniz için özür dilemeyin.
    Değerlerinizi, etik veya ahlaki düşüncelerinizi, inançlarınızı savunduğunuz için asla üzülmeyin. Liderler, asla doğru olduğuna inandıkları şeyler için özür dilemezler.
  7. Cevabı bilmediğiniz için özür dilemeyin.
    Sürekli bilgi arayışında olmak, zihnimizi genç tutar. Bir öğrenme fırsatı yakaladığınızda, asla özür dilemeyin. Bilmediğini bilmek, güçlü bir karaktere ve alçakgönüllülüğe delalet eder.
  8. Kendiniz için para harcadığınızda özür dilemeyin.
    Yeri geldiğinde kendinize özel bir şeyler almaktan utanmayın. Kendinize güzel bir şey almanız, kendinize duyduğunuz saygıyı arttırabilir. Mutlu ve başarılı insanlar, arzularının peşinden gitmenin, hayatlarını doyasıya yaşayabilmek için gerekli olduğunu bilirler.
  9. Başkası adına özür dilemeyin.
    Herkes, kendi hareketinden ve davranışından sorumludur. Sizinle bağlantıda oldukları için hareketleri sebebiyle sorumluluk hissetseniz de, bu konuda abartıya kaçmayın. Başkaları adına özür dilemekten kaçının.
  10. Doğruyu söylediğiniz için özür dilemeyin.
    Güçlü insanlar, doğruları söylemekten kaçınmazlar. Güçlü olduğunuz için özür dilemeyin. Gerçekler can yaksa bile, doğru sözlü olmanın faydası her zaman daha çoktur.
    Kendinize karşı asla yalan söylemeyin ve başka insanların ne düşündüklerini çok da önemsemeyin. Çok özür dilemek ve gerek yokken üzgün olduğunuzu belirtmek, zamanla özgüveninizi düşürür. “Üzgünüm” kelimesini, gerçekten özür dilemeniz gereken durumlara saklayın.

10 Bin Saat Kuralı

10 Bin Saat Kuralı Hakkında Bilmeniz Gereken 5 Şey
Önce 10 bin saat kuralı nedir açıklayalım. Malcolm Gladwell’in ilk olarak 2008 yılında basılan “Outliers” adlı kitabında başarıyı getirdiğini öne sürdüğü iki etkenden biridir. Temel olarak kural, bir konuda uzmanlaşmak için en az 10.000 saat üzerinde çalışılması gerektiğini söyler. Küresel olarak büyük ilgi gördü ve kitabın Best-Seller olmasına katkı sağladı. Yıllar boyu üstüne yazılar yazıldı ve seminerlere konu oldu. Şimdi bu kural hakkında bilmeniz gerekenlere geçelim.

  1. Kuralın temeli: eğer bir alanda başarıyı yakalamak istiyorsan çalışmalısın.
    Kitapta örnek olarak Bill Gates ve The Beatles verilmişti. Gates, lisede okurken evinin yakınında bulunan ve o zamanlar için nadir nitelikte bir bilgisayar laboratuvarına sahip olan Washington Üniversitesi’ne gidip orada kod çalışırmış. The Beatles’ın Hamburg zamanına da değinen kitap, orada aralıksız 8 saat çalıştıkları dönemden bahsetmiş ve her iki sininde başarısını bu çalışmaya dayandırmıştır.
  2. Bu çalışma toplamda 10 bin saat olmalı.
    Konu üstünde çalışarak ve pratik yaparak elde ettiğin tecrübelerin toplamda 10 bin saat olmalı ki, o alanda ustalaşıp olası her şeyi tanıyabilirsin ve ona göre daha uygun kararlar ile yoluna devam edebilirsin. Bu da sana sonunda başarıyı getirir. 10 bin saat kuralı için en önemli nokta burasıdır.
  3. Bu kural aslında ortaya atılmış bir tez ve hipotezler de var.
    10 bin saat kuralının bu kadar ilgi görmesi sonrasında bu konu üzerine tartışmalar ve araştırmalar yapılmaya başlandı. 2014’de yayınlanan bir araştırma sonucuna göre pratik yapmak;
    -Oyunlarda %26
    -Müzikte %21
    -Sporda %18
    -Eğitimde %4
    -Mesleklerde %1’lik bir fark yaratmış.
  4. Kuralın geçerli olabileceği alanlar sınırlı sayıda.
    Frans Johansson, “The Click Moment” adlı kitabında düzenli olarak yapılan bu pratiğin sadece yapıları istikrarlı ve oturmuş sistemlerde geçerli olduğunu, 10bin saat kuralının bu alanlarda başarının habercisi olacağını öne sürmüş. Girişimcilik gibi alanlarda çoğu zaman kurallar ortaya atılsa da kısa bir süre sonra o kuralın yerini yenisi alıyor. Böyle sürekli değişken bir dinamiğe sahip alanlarda daha kurallar yazılmadı. Virgin grubunu kuran Richard Branson ilk olarak bir müzik stüdyosu kurmuştu ama şimdi grup 400’e yakın şirkete sahip ve uzaya insan göndermeye hazırlanıyorlar.
  5. Pratik ve tecrübe kesinlikle önemli ama abartıldığı kadar değil.
    Hem teorikte hem uygulamada tecrübe ve pratik önemini koruyor. Ama çoğu zaman genç girişimcilerin bu ikiliyi atlattığını ve önüne geçtiğini görüyoruz. Asıl sorulması gereken soru şu. Başka hangi etkenler başarıyı getirme konusunda öne çıkıyor?

Kuşaklar

Sessiz Kuşaktan Bebek Patlamasına, X Kuşağından Z Kuşağına…
İnsanların doğduğu ve büyüdüğü yıllara göre dünyaya bakış açısı değişiklik gösteriyor. Çünkü çocukluk ve gençlik yıllarındaki toplumsal iklimin insanları etkilememesine imkan yok. Bu yüzden her yaş grubunu farklı nesiller altında sınıflandırıyoruz.
Doğduğunuz yıla göre hangi kuşağa aitsiniz?
Doğduğunuz yıla göre hangi kuşağa aitsiniz?
Şu an (büyük ölçüde) hayatta olan 5 farklı kuşak var:
1- 1925-1945: Sessiz Kuşak (Silent Generation)
2- 1946-1964: Bebek Patlaması (Baby Boomer)
3- 1965-1979: X Kuşağı
4- 1980-1995: Y Kuşağı (Millennials)
5- 1996-2020: Z Kuşağı

  1. Sessiz Kuşak (Silent Generation):
    “Kendinden kaçan, yârim sessiz kuşak” şeklinde kötü şakalar yapmamamız, saygı göstermemiz gereken bir nesil, Sessiz Kuşak nesli. Ancak bu kötü şaka, adeta bu kuşağı tanımlıyor diyebiliriz. Kendi isteklerini bastırması öğütlenen, toplumsal olaylara karşı sessiz kalmanın ve görüşlerinin açıkça konuşmamalarının öğretildiği bir kuşaktan bahsediyoruz. Bu yüzden de adları “Sessiz Kuşak”. Herkes kendini kurtarır, olan yine sana olur” şeklinde büyütülen bu kuşağı, şu an dedelerimiz ve ninelerimiz oluşturuyor.
    Özellikleri:
    Uyumlu, kanaatkar ve otoriteye saygılıdırlar. Mevcut düzeni değiştirmek veya karşı çıkmak yerine uyum sağlamayı tercih etmişlerdir.
    Teknolojik gelişmelerin sanayi sektöründe yarattığı değişimlere ayak uydurmuşlardır.
    İkinci Dünya Savaşı ve Büyük Buhran’ı görmüşlerdir.
    Savaş ve yokluk görmelerinden dolayı; başarı, güç, daha iyi bir gelecek gibi hırsları vardır.
    Diğer nesillere nazaran daha ciddi ve kaderci bulunurlar.
    İşsizlik oranı; kendinden önce ve sonra gelen kuşaklara göre daha azdır. Ancak bu kuşaktaki kadınların %88’inin iş gücü olarak görülmediğini de belirtelim.
    Sessiz Kuşak; 20.yüzyılda en genç yaşta ebeveyn olan kuşak.
  2. Bebek Patlaması (Baby Boomers):
    İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tüm dünyada bebek doğum oranlarında büyük bir patlama yaşandı, “Bebek Patlaması” ismi de buradan geliyor. Bu nesil hala hayatın birçok alanında söz sahibi durumda.
    Ancak gittikçe yaşlanıyorlar ve genç kuşaklarla çatışıyorlar. Yaptıkları eleştirilerin gençler tarafından basmakalıp bulunması sebebiyle, son yıllarda sosyal medyada “OK, Boomer” diye bir kalıp türedi. Bizdeki “yav he he” gibi bir şey. Evet belki biraz saygısızca ama gençleri biraz daha anlamaya çalışsaydınız fena mı olurdu ey Boomers?
    Özellikleri:
    Kuralcı, çalışkan ve başarı odaklıdır.
    Aynı anda anne, baba ve çocuklarına bakmak zorunda kalmışlardır.
    Teknolojinin çok yavaş yaygınlaştığı bir dönemde büyüdükleri için, teknolojiye uyum sağlayamadıklarını söyleyebiliriz.
    İş sadakatleri yüksektir, çalışmak için yaşamışlardır.
    Doğum kontrol yöntemlerinin geliştiği bir çağda yaşadıkları için önceki kuşağa göre doğum oranları daha azdır.
    Önceki nesillere göre çok daha rahat ortamda büyüdükleri için, dünyayı değiştirme ve toplumsal gelişmelerde söz hakkı bulma şansları olmuştur.
    Siyasi görüşleri gençliklerinde genellikle sol eğilimdeyken, yaşlandıkça sağ eğilimli görüşlere yakınlaşmışlardır.
    Genç yaşta uyuşturucu kullanımı, en çok bu kuşağa aittir.
  3. X Kuşağı:
    Kendilerinden bir önce gelen Bebek Patlaması ve sonrasında gelen Y Kuşağına göre nüfusları daha azdır. Ayrıca bu birbirinden çok farklı ve sürekli çatışan iki kuşağın arasında kaldığı için kendilerine “ortanca kuşak” da denir. Bilirsiniz ki ortancalar hep dışlanır, görmezden gelinir. Oysa X Kuşağı güzel bir nesildir, duygulu ve anlayışlı insanlardan oluşur.
    Özellikleri:
    Şüpheci, rekabetçi, otoriteye karşı kısmen saygılı bir kuşaktır.
    İş sadakatleri yüksektir, yaşamak için çalışma anlayışına sahiptirler.
    Teknolojide, sanatta, siyasette büyük değişimlere şahit olmuş ve bunlara uyum sağlayabilmişlerdir.
    Çeşitliliğe açık bir nesildir. Farklı ırk ve dinlerden insanlarla,önceki kuşaklara nazaran daha iyi anlaşırlar.
    Daha iyi yaşam şartları için daha az çocuk anlayışı hakimdir.
    Bankalara en çok borcu olan kuşaktır.
    Kadınların erkeklerden daha eğitimli olduğu ilk kuşaktır.
    Aile fertleriyle büyümekten ziyade, arkadaşlarıyla birlikte büyümüşlerdir. Bu yüzden ailelerine olan bağlılıkları, önceki kuşaklara oranla daha azdır.
  4. Y Kuşağı (Millennials):
    “Sokakta oyun oynayarak büyüyen son kuşak” olarak tanımlayabileceğimiz, kendilerini pek çok şekilde “efsane nesil” olarak betimleyen insanların ait olduğu kuşak. Bu tutumları kimilerine ukalaca gelse de; bazı tecrübeleri son kez tadan, bazı gelişmeleri de ilk deneyimleyen nesildir. Hem sokakta oynayarak hem de sanal alemde sosyalleşebilmiş, hayatın bu iki farklı alanına tam anlamıyla hakim olan belki de tek kuşak olduklarını söyleyebiliriz.
    Özellikleri:
    Sorgulayıcı, tatminsiz ve girişimci ruhlu bir kuşaktır.
    Otoriteye karşı saldırgandır, bu özellikleriyle önceki kuşaklardan keskin bir şekilde ayrılırlar.
    İş ve sosyal hayat dengesini sağlamak öncelikleridir. Y Kuşağı için iş; keşfetmek istedikleri tecrübeler için maddi kaynak sağlayan bir araçtır.
    Akranlarının görüşü, kendilerinden yaşça büyük insanların görüşünden daha önemlidir.
    Dijital okuryazarlıkları yüksektir, kendilerini sosyal medyada iyi bir şekilde ifade ederler.
    2016 itibariyle dünyada en çok nüfusa sahip olan nesil, Y Kuşağı olmuştur.
    Kendini bir dini inanca ait hissetmeyenlerin oranı en çok bu kuşakta görülür.
    Kendini LGBT olarak tanımlayan insanların oranı da en çok bu kuşakta görülmektedir.
    Diğer nesillere göre; evlenme oranları daha düşük, ebeveynleriyle birlikte yaşama oranları yüksektir.
  5. Z Kuşağı:
    İş hayatına atılmaları, oy verecek yaşa gelmeleri nedeniyle haklarında pek çok araştırma yapılmaya başlanan Z Kuşağı, aslında bildiğiniz normal insanlardan oluşuyor. Haklarında yapılan yorumlar; ya çok mükemmel bir nesil oldukları ya da komple işe yaramaz oldukları yönünde, ortası yok. Teknolojinin içine doğan bu kuşağın, çok genç olmaları nedeniyle (bazıları hala çocuk) ön görülemeyen bir yapıda oldukları söylenilebilir.
    Özellikleri:
    Yaratıcı, tüketici ve geleneksellikten uzak bir kuşaktır.
    Y Kuşağı kadar olmasa da otoriteye karşı saldırgan hatta umursamazdır.
    Teknoloji hayatlarının temelidir.
    En bireyselleşmiş, en yalnız yaşam tarzını yaşayacakları ön görülmektedir.
    Teknolojinin içine doğmalarına rağmen dijital okuryazarlıkları düşüktür. Bunun nedeni sosyal medyada gördüklerini direkt olarak “doğru” kabul etmeleridir.
    Teknolojinin, hızın içine doğdukları için dikkat süreleri önceki nesillere göre düşüktür.
    Diğer kuşaklara göre daha cesur, daha girişimci bir yapıları vardır.
    Çok kültürlü bir dünyada yetiştikleri için; ırk, din, mezhep gibi nedenlerden dolayı insanları ayrıştırmaları beklenmiyor.

Sevgisi İyi Gelen

Seven insan her zaman sevmesini bilir. Çıkarsız, hiçbir engel tanımadan. Olmasını istediği gibi değil, olduğunuz gibi kabul eder. Kusur aramaz, bulmaya çalışmaz. Tüm içtenliğiyle sever. İnce yanlarınızı bilir, hep yanınızda olur. Sığınaktır, dermandır. Sevgisi iyi gelendir.

Kintsukuroi

“Japonlar kırılan eşyalarını tamir ederken, kopan veya kırılan parçanın yerini altınla doldururlarmış.
İnanışa göre, bir eşya ya da insan hasara uğramışsa, acı çekmişse, o bundan sonra bir hatıraya sahiptir, ders almıştır ve artık olduğundan çok daha güzel ve değerlidir.”
(Kintsugi [Altınla birleştirme] / Kintsukuroi [Altınla tamir] sanatı)
Japonlarda altına duyulan saygı pasını göstermemesinden geliyor. Mesela geleneksel konutlardaki yapı elemanlarının çerçevelerinde veya eşyalarda altını tercih ediyorlar. Çünkü konut genel olarak merkeze doğru karanlıklaşıyor. Shojiler ışığı homojen olarak içeri alırken, amaç parlaklık değil aydınlık yaratmak. Bu homojen ışığın içeride yansıtılması gerekiyor ki, merkezdeki gölgelerde ışık belirebilsin.
İşte bu sebeple paslanmayan altını tercih ediyorlar. Zaman geçiyor, ahşabın rengi kararıyor, fakat üzerindeki altın varaklı izler parıldamaya devam ediyor. “Tıpkı yerini yavaşça karanlığa bırakan gün batımındaki sarı yaldız gibi” diyor buna Tanizaki, Gölgeye Övgü’sünde.
Kintsugi’de, mecazen kırılan kalbin altınla onarılan kısmının bir daha kırılıp paslanamayacak olması ile gelen zaman direnci, kalbin ancak bu haliyle karanlıkta ışığı yansıtma yeteneğine erişmesi ile dengeleniyor.
Alıntı

Ama İnsan

İsterdim ki insan biraz sevgi görünce uzaklaşmasın.
Değer verildiğini hissedince bunu suiistimal etmesin.
Samimiyet karşısında hadsizleşmesin.
Biraz olsun elindekinin kıymetini bilsin.
Bu zaten elimde rahatlığıyla değersizleştirmesin.
Ama insan.

Arkadaş Nasıl Olmalı

Arkadaş nasıl olmalı?
Arkadaşlarınızla paylaştığınız şeyler dedikodudan, sigara içmekten, akşam gezmelerinden daha derin olmalı. Sabah kahvaltıya gidebileceğimiz, omzunda ağlayabileceğiniz arkadaşlar edinin. Size inanan ve sizi kötü durumlarda dinleyip her durumda destekleyebilecek arkadaşlar edinin.