Seni Anlıyorum Anne kitabından alıntıdır

Hiç düşündünüz mü? Çocuklarımıza psikolojik ve fiziksel şiddet uygularken neden bu kadar rahat olduğunuzu? Yada çocuğunuza öfkenizi kusarken yapmış olduğunuz davranışları; rahatça eşinize, dostunuza, ailenize yapabiliyor musunuz? Tokat atmayı alışkanlık haline getirmiş birsürü aile gördüm. İnanın bana çocuğunuza davrandığınız gibi etrafınızdaki diğer insanlara davransanız yanınızda kimse kalmaz. Peki çocuğunuza neden bu kadar rahat davranıyorsunuz biliyormusunuz?
Çünkü O SİZE MUHTAÇ! Aynı şekilde tepki veremez,sizi terk edemez yada bağırıp çağıramaz. Sadece susar veya ağlar. 10 dakika sonra gelir hiçbir şey yaşanmamış siz onu hiç üzmemişsiniz kalbi hiç kırılmamış gibi yine boynunuza sarılır. Siz, size kötü davrananları bu kadar çabuk affediyor musunuz? ETMİYORSUNUZ!!! Size 10 dakika önce hakaret edip tokat atan birine 10 dakika sonra asla sarsılmazsınız. Bağrınıza basmazsınız. Size biran önce sarılsın diye düşünmezsiniz. İçinize dert olmaz kırgınlığınız. Boynunuzu bükmezsiniz. Ama çocuğunuz boynunu büker; siz onu döversiniz ama o sizi affedin diye bekler. Dayağı yer ama yinede sizi üzdüğünü düşünerek içine dert eder. Sizi affetmek için sabırsızlanır. Çocuklar çok masum. Onların bu masumluklarını kullanmayın. Belki beden olarak size bir şey yapamazlar ama düşünce olarak terk ederler. Ruhlarında derin yaralar açarsınız. Telafisi zor durumlara sokarsınız. Vurmak, hakaret etmek kişinin acizliğindendir. Konuşmak anlatmak için erdem sahibi olmak lazım.
Dilek CESUR.
Seni Anlıyorum Anne kitabından alıntıdır.

NE GÜZEL SÖYLENMİŞ?

Soğuk bir kış sabahı sahildeki küçük bir köyden bir balıkçı filosu denize açıldı.
Öğleden sonra büyük bir fırtına koptu.
Gece olduğunda balıkçı teknelerinden hiçbirisi limana dönememişti.
Bütün gece boyunca eşler, anneler, çocuklar ve sevgililer ellerini açıp, kaybolan sevdiklerini kurtarması için Tanrı’ya yakararak kıyıda dolaştılar.
Bu berbat durumda, bir de kulübelerden birinde yangın çıktı.. Hiçbir şeyi kurtarmak mümkün olmadı.
Gün ışırken, herkes sevinçle balıkçı teknelerinin tümünün sapasağlam limana döndüğünü gördü..
Kıyıda ağlayan tek kişi vardı.
Yangında evi kül olan kadın..
Kocası karaya çıkarken “Mahvolduk! Evimiz, içindeki her şeyle birlikteyangında kül oldu” diye haykırdı.
Adam karısına sarıldı.. “O yangına şükürler olsun! Gecenin zifiri karanlığında, o müthiş fırtınada, dağ gibi dalgalar arasında, yanan kulübemizin ışığı sayesinde bütün tekneler, yolumuzu bulduk ve salimen dönebildik.”

KAHVENİN HATIRI NEREDEN GELİYOR?

İstanbul’un yemiş iskelesinde kahve yapan ve satan Üsküdarlı bilge bir zat varmış. Her telden insan kahvecinin sohbetini dinlemeye, iki çift nasihatini almaya, derdini paylaşmaya gelirmiş. Günlerden bir gün bu kahvehaneye bir yeniçeri gelmiş. Kahveciye herkese kendinden kahve ikram etmesini fakat içeride yalnız başına oturan Rum gemi kaptanına vermemesini söylemiş. Kahveci de herkese yeniçerinin kahvesini ikram ettikten sonra 2 kahve yapıp Rum kaptanın yanına oturmuş. Yeniçeri hiddetle “Ona vermeyeceksin demedim mi?” Demiş. Kahveci de “bu senin değil benim ikramım” diyerek cevap vermiş. Rum kaptana dönen kahveci, kaptanla hem sohbet etmiş hem de kahve içmiş.

Aradan 40 yıl kadar geçmiş. Sisam Adası`nda büyükçe bir isyan çıkmış. Rumlar isyan etmiş. Bizim kahvehaneci de bir şekilde Rumların eline geçmiş. O zamanlarda Rumlar eline geçirdikleri esirleri pazarda satıyorlarmış. Kahveciyi de yaşlı bir adam satın almış ve ıssız bir yere götürmüş. Adamın kendini öldüreceğini sanan kahveci korkuyla yaşlı adama bakarken adam ona kendisinin 40 yıl önce bir kahve ikram ettiğini ve o kahvenin hatırını unutmadığını söyleyerek kahveciyi serbest bırakmış.

İşte anlatılana göre bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır sözü buradan gelmektedir.

HİÇ BİR YERE SIĞAMIYORUM

HİÇ BİR YERE SIĞAMIYORUM …dersiniz.. “Her şey üstüme üstüme geliyor” diye de eklersiniz belki. İç huzursuzluğu bu. Duramazsınız olduğunuz yerde. Berbat bir durumdur. Zordur katlanması. Sık yaşanıyor olmalı ki edebiyatçılar çok üstünde durmuştur bu ruh halinin. En güzel vurgulardan biri Baudelaire’ye aittir. “Her nerede değilsem orada mutlu olacakmışım gibi geliyor” der ünlü Fransız şair. Alman Yazar Günter Grass’ın kolajdaki sözleri de etkileyicidir. “Her yere gidesim var, hiç bir yere dönesim yok” der bir romanında..
“Tebdil-i mekanda ferahlık var” sözü güzeldir, doğrudur ama bu ferahlık ancak tebdil ( değiştirme) akılda da olursa anca belki. Yoksa işte nereye gitsen boş.
Hiç takılmamalı belki de bu umudun peşine. Zaten Sezen’de söylemiş bir şarkısında: “Tebdil-i mekanda ferahlık yokmuş aslında. Acının yüzölçümü yeryüzünden çokmuş aslında.” diye..
Gelin bırakalım biz Baudelaire’yi ve Günter Grass’ı.. Gideriz gene istiyorsak ama önce hayatımızın içindeki güzel taraflara odaklanalım. Onları büyütelim, çoğaltalım. İlla bir yazardan esin almak istersek de Tolstoy’a kulak verelim:
“Şikayet ettiğiniz yaşam, belki de başkasının hayalidir.”

KALİTELİ YAŞAMAK İÇİN

AZALTIN:
Yediğiniz yemeği, yemeğin tuzunu,
Çayın şekerini, kullandığınız eşyaları,
Harcadığınız parayı, boşa geçen zamanı,
Gözyaşlarını, kafaya taktıklarınızı,
Kıyafetlerinizi, kuruntularınızı,
Bilgisayar başında harcadığınız vakti,
Telefonla uğraştığınız süreyi,
İnsanlardan beklentilerinizi, televizyon izlemeyi

BIRAKIN:
Şikayet etmeyi, çekingenliği,
Rezil olma korkusunu, mazeret üretmeyi,
Başkaları için yaşamayı, yapamam düşüncesini,
Olumsuz düşünmeyi, olumsuz kelimeleri,
Surat asmayı, ön yargıyı,
Herkesi eleştirmeyi, herkesi düzeltmeye çalışmayı

ÇOĞALTIN:
Gülümsemeyi, sevmeyi,
Olumlu düşünmeyi, dua etmeyi,
Şükretmeyi, ayaklarınızın toprağa temasını,
Renkli giyinmeyi, sizi iyi hissettiren müzikleri,
İçtiğiniz su miktarını,
Çocuklarla geçirdiğiniz vakti,
Teşekkür etmeyi,
Selam vermeyi,
Özür dilemeyi,
Mazur görmeyi,
Alttan almayı,
Sevginizi hak edene vermeyi,
İstikrarınızı,
Hayal kurmayı,
Güzel söz söylemeyi,
Kitap okumayı

25 MADDELİK HAYAT DERSİ

50 Yaşına Basan Bir Adamın Doğum Gününde Yazdığı, Herkesin Okuması Gereken 25 Maddelik Hayat Dersi

“Her gün ne kadar aptal olduğumu daha iyi anlıyorum. Aptal olmak normaldir. Ama ben 18 yaşındayken kendimi bir dâhi sanıyordum. Şimdi ise tam bir ahmak olduğumu fark ediyorum.”

  1. “Deneyim, her türlü maddiyattan daha değerlidir.”
  2. “Hayatınızda yapacağınız en önemli kariyer seçimi, eş seçiminizdir.”
  3. “Parayla ilgili üç yetenek vardır: Onu kazanmak, elde tutmak ve büyütmek. Bunların üçü de birbirinden çok farklı yeteneklerdir.”
  4. “Çocuk sahibi olmak korkunç bir şeydir. Ama çocuk sahibi olmak muhteşem bir şeydir.”
  5. “Bu konudaki tüm bilimsel çalışmaları bir kenara bırakarak söyleyebilirim ki, sekiz saatlik bir uyku çok önemlidir.”
  6. “Yiyip içtiklerinize dikkat edin ve her geçen yıl porsiyonlarınızı biraz daha küçültün. Yaş ilerledikçe ne kadar spor yaparsanız yapın bir faydası olmuyor.”
  7. “İnsanların sizin hakkınızda ne düşündüğünü önemsememek için çaba sarf edin. Bu, benim için hâlâ çok zor ama öğreniyorum.”
  8. “İletişim kurduğunuz herkesi sanki kendi çocuğunuzmuş ve yarın ölecekmiş gibi hayal edin. Böylece dinlemeyi ve nazik olmayı öğrenirsiniz.”
  9. “Öfke aslında gerçek bir his değildir; onu yaratan korkudur. Öfkelenmeden önce sizi korkutan şeyin ne olduğunu düşünün.”
  10. “Her beş senede bir hayatınızda radikal değişiklikler yapın. Aksi halde hayat oldukça sıkıcı olabiliyor.”
  11. “Her gün yaratıcılığınıza belirli bir zaman ayırın. Yaratıcılık bir kas gibidir ve onu geliştirmeniz gerekir. İlham ise içi boş bir kelimeden ibarettir.”
  12. “Minnettarlık ve şikâyet etmek/suçlamak gibi durumlar bir insanda aynı anda bulunamaz. Hangisini yansıtmak istediğinizi seçin.”
  13. “Okumak, bir hayata sığdıramayacağınız kadar deneyimi öğrenmenizi mümkün kılar. Bol bol okuyun.”
  14. “Hayatta en çok yapmak istediğiniz 25 şeyi listeleyin ve sizin için en önemli olan 5 tanesini bunlardan ayırın. Daha sonra kalan 20’yi çöpe atın ve unutun; çünkü onlar sizde yalnızca kafa karışıklığı yaratır.”
  15. “En iyi ağrı kesici sekstir.”
  16. “Başarının %99’u çalışmak, %1’i ise yetenektir. Yetenek ateşleyici güç ise, çalışmak benzindir.”
  17. “Sık sık komedi izleyin; hatta imkânınız varsa her gün izleyin. Çünkü gülmenin hastalıkları iyileştiren bir gücü vardır.”
  18. “İskenderiye kentine kendi isminin verilmiş olmasının Büyük İskender için bugün hiçbir önemi yoktur.”
  19. “Yazarken, sanki canı çok sıkılmış bir insanla konuşuyormuşsunuz gibi düşünün ve her cümlenizle onun dikkatini üzerinizde toplamaya çalışın.”
  20. “Isaac Newton kalkülüsü icat etti; fakat aynı zamanda simyaya da inanıyordu. Pek çok aptalca şey yapmadan zeki ve başarılı olmanız mümkün değildir.”
  21. “Akışına bırakmayı bilin. Tüm problemlerinizi bugün çözmeye çalışmayın.”
  22. “Ne kadar az şeye sahip olursanız, o kadar az şey size sahip olur.”
  23. “Fizik ve biyolojinin büyük bir kısmı, yalnızca birkaç yılda bir değişen fikirlerden ibarettir.”
  24. “Sizden nefret ettiğini bildiğiniz insanlarla karşılaştığınızda onlara bakın, ellerini sıkın ve içten bir tebessümle karşılık verin.”
  25. “Kabalık etmek insana hiçbir zaman hiçbir şey kazandırmaz. Karşınızdakileri anlamaya çalışın ve istedikleri her ne olursa olsun bunu başarabileceklerini söyleyin.”

GEÇ KALMA

Şu hayatta bazı şeyler hiç tükenmeyecekmiş gibi davrananlar var.
Cebindeki para, adındaki itibar, yüzündeki albeni ve ömrünün kalanından zaman…
Sanki hiçbirini kaybetmeyecekmiş gibi birilerini kıran, inciten, üzen birileri var.. .
Tükeniyor be oğlum…
Gün geliyor güvendiğin ne varsa tükenip dökülüyor avuçlarından…
Bir şeyleri kazanmak kolay da bazen ama kaybettiğin zamanı kazanamıyor insan yeniden.
Zamanın telafisi yok oğlum…
Dilemediğin özürlerin, söyleyemediğin seviyorumların, kibir ve gururla doldurduğun zamanın telafisi yok.
İnan bana gittikçe daha da zorlaşıyor hepsi.. .
Üzme be oğlum!
Nasıl ki kimsenin seni üzmesini istemiyorsan,
Seni önemseyen insanları da sen üzme, onları kaybetme.
Pişmanlık duyduğun şeyler için susmaktan da vazgeç.
Şimdilik yaptığın gurur, gün gelir vicdan olup uyutmaz seni.
Dünyanın en kötü anı pişman olmak ama her şey için çok geç kalmaktır.
Sen pişman olduğun şeyler için geç kalma..
Kahraman Tazeoğlu

GENÇLİK NEREYE GİDİYOR

Muhteşem bir yazı
Neslihan Soyipek paylaşmış
“Ben 21 yaşında bir üniversite öğrencisiyim.
Yazılarınızı fırsat buldukça okuyorum.
Yazılarınızda sık sık “Gençlik nereye gidiyor?” türünden yakınmalarınız oluyor?
Gençlik derken herhâlde lise ve üniversite öğrencilerini kastediyorsunuz.
Bu durumda ben de nereye gittiğini çok merak ettiğiniz o grubun bir üyesiyim.
Madem bu ülkede yaşayan insanları gençler ve yetişkinler olarak ikiye ayırdınız, ben de siz yetişkinlere bazı sorular sormak istiyorum.
Bir köşe yazarı olarak gençlerin nereye gittiğinden çok, yetişkinlerin nerede durduğuyla ilgilenmeniz gerekmiyor mu?
Ülkenin başını belaya sokan olayların başaktörleri genelde gençler mi, yoksa yetişkinler mi?
Sanatçı kimliğiyle her türlü ahlaksızlığı yapanlar ergen mi?
Din adamı sıfatıyla ekranlara çıkıp inancıma ve değerlerime küfredenler kaç yaşında?
Sinemada 7 yaş üstüne uygun olarak işaretlenmiş filmde bel üstüne çıkamayan yapımcılar kaç doğumlu?
Lütfen artık gençliğe laf söylemeyi bırakın da yetişkinlere bakın ve “Sizler bu ülkenin geleceğisiniz!” gibi klişe sloganlardan vazgeçin.
Çünkü sizler bu ülkenin bugünüsünüz. Siz yaşadığınız günü bile kurtaramazken, yarınları kurtarma işini niçin bize ihale ediyorsunuz?
Kimin elinin kimin cebinde belli olmadığı, çarpık ilişkilerle dolu dizilere reyting rekoru kırdıran sizlersiniz.
Kan damlayan, şiddet kusan senaryoları siz yazdırıyorsunuz.
Evlilik gibi kutsal bir müesseseyi, evlilik programlarında virane bir gecekonduya dönüştüren yine sizsiniz.
Youtube fenomenlerini seyrediyoruz diye ağlaşıyorsunuz.
Ama o fenomenlere film çektirip parayı götüren sizlersiniz.
Siz gece kulüplerinde kavga eden futbolcuları el üstünde tutarken, okul koridorlarında kavga eden öğrencileri disipline gönderemezsiniz.
Bir yandan her türlü rezilliği özgürlük olarak sunan, cinsiyetsiz bir toplum özlemiyle yanıp tutuşan yazarların kitaplarını okurken, bir yandan ailenin öneminden bahsedemezsiniz.
Yetişkinler para hırsıyla sürekli inşaat yaparak şehri betona boğarken, gençlerden geleceği inşa etmelerini bekleyemezsiniz.
Alttan bir sürü dersiniz var, bize üst perdeden ahlak dersi veriyorsunuz!
Size bir şey söyleyeyim mi?
Sıkıntı, yeni nesle eski nesilleri unutturan yetişkinlerde.
Son iki yılda kaç tane Türk filmi çekilmiş ve bunlardan kaç tanesi Osmanlıyı anlatıyor, bir bakın.
Kitapçıların çok satanlar rafındaki kitaplardan kaç tanesi gençlere ecdadını sevdirmek için yazılmış acaba?
Siz dedelerinizin emanetine sahip çıksaydınız, biz de yarınları emanet olarak kabul ederdik belki.
Ama şu durumda hiç emanet alacak durumumuz yok!
Kusura bakmayın!
Geçmişini unutturduğunuz bir nesle, gelecekten ödev veremezsiniz!
Bu yüzden aranızda, “Yeni nesil şöyle, yeni nesil böyle!” diye konuşup durmayı bırakın!
“Senin yaşında Fatih İstanbul’u fethetmişti!” diyerek demagoji de yapmayın! Evet, 21 yaşındayım.
Ama Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşta değilim.
Çünkü benim babam II. Murad değil, hocam da Akşemseddin değil.
Zaten İstanbul da artık Fatih’in fethettiği İstanbul değil.
Kalın sağlıcakla…

ÇOK ŞEY Mİ İSTEDİM?

Ben SENİ ilk görüşte sevdim,
Ben sadece benim ol ol istedim….
Ben SENİN bedenini değil ruhunu sevdim….
Ben sadece o kalbi bana ver istedim….
Ben SENİN gülüşünü sevdim,
Ben sadece bana gül istedim….
Ben SENİN gözlerini sevdim
Ben o gözlerle sadece bana bak istedim…
Ben SENİN konuşmanı sevdim,
Ben sadece bana sevdiğini söylemeni istedim…
Ben SENİN yüreğinin güzelliğini sevdim.
Ben o yürekte SADECE BEN OLMAK İSTEDİM…
Ben sadece SENLE mutlu olmak istedim.
Ben çok şey mi istedim?

O BİRAZ ZOR İŞTE

Eğer birini gerçekten çok seviyorsan;
Bundan bir sürü şiir,
Sağlam bir roman,
Anlatacak bir sürü hikaye,
Uykusuz geçen geceler,
Parklarda ve sahillerde içilen şaraplar,
Yerli yersiz kıskançlık krizleri
Bir sürü şey çıkar.
Sevgine karşılık çıkar mı?
O biraz zor işte…

DEĞER BİLMEK

Baba oğluna dedi ki: Liseden üstün başarı ile mezun oldun Mike. İşte yıllar önce senin için alıp garajda sakladığım arabanın anahtarları burada…
Ama onu sana vermeden önce onu şehir merkezindeki kullanılmış araç parkına götür ve onlara satmak istediğini söyle ve sana ne kadar teklif edeceklerini öğren.
Mike, kullanılmış araba parkına gitti, babasına geri döndü ve dedi ki: “ Bana 1000 $ teklif ettiler çünkü araç çok yorgun görünüyormuş.”
Baba dedi ki:” Şimdi onu rehin dükkanına götür.”
Mike rehin dükkanına gitti, babasına geri döndü ve dedi ki:” Rehin dükkanı 100 $ teklif etti çünkü çok eski bir araba olduğunu söylediler.”
Baba bu kez oğlundan şehir merkezindeki araba kulübüne gidip onlara arabayı göstermesini istedi.
Mike arabayı kulübe götürdü, geri döndü ve babasına dedi ki:
Baba buna çok şaşıracaksın, kulüpteki bazı insanlar araba için 100.000 $ teklif etti, çünkü bu bir Nissan Skyline R34 müş, dünyada sadece 27 tane kalmış ve kolleksiyonerler bu araca çok değer veriyormuş.
Baba oğluna dönüp dedi ki:” Doğru yerin seni doğru şekilde değerlendireceğini görmeni istedim.” …
Takdir edilmiyorsan sakın üzülme, bu sadece yanlış yerde ve yanlış insanların arasında olduğun anlamına gelir.
Değerini bilen, seni anlayan ve fikirlerine önem veren kişiler varsa doğru yerdesin demektir, asla kimsenin değerini anlayamadığı bir yerde gereğinden fazla zaman geçirme.

KENDİMDEN ÖZÜR DİLERİM

Kırmamak için kırıldığım için,
Küçücük olayları devleştirip boş yere kendimi üzdüğüm için,
Bir dakika bile düşünülmeyi hak etmeyen şeyleri aylarca düşündüğüm için,
Güçlü olmak uğruna güçsüzlüğü yaşamayı unuttuğum için,
Değişmeyecek insanları değiştirmeye çalışıp kendimi yorduğum için,
Bittiğini kabullenemediğim şeyleri tekrar başlatmaya çalıştığım için,
Kötü insanları inatla iyi sanmaya devam ettiğim için,
Kendimden özür dilerim,
Hem de çok.

ASLAN YÜREKLİ

Bir yabancı belgeselci Afrika’da çekim yapmaktadır. Kuytu bir köşede fotoğraf makinası ile beklerken, ileride bir aslanın bir geyiği kovaladığını görür. Aslan kısa bir kovalamadan sonra geyiği yakalar ve malum üzere beslenmeye başlar. Fakat tam o sırada geyiğin hamile olduğu fark eder, karnından aslında doğuma çok yakın olan yavruyu dikkatle çıkarır. Yavruyu önce koklar, sonra itina ile yalar, fakat ne çare yavru çoktan ölmüştür, sonrasında ilginç bir şey olur, aslan bir süre yavruya bakar ve sonra birden bire yavrunun yanına yere yatar ve hiç kımıldamadan durur. Belgeselci olayı hem izlemekte hem resmetmektedir, bir süre bekler ancak aslan aynen yatmakta ve kımıldamamaktadır. Biraz daha bekledikten sonra yavaşça oraya yaklaşır ve nihayet anlar ki aslan ölmüştür. Sonrasında incelemek üzere yapılan otopside, aslanın aşırı basınç nedeni ile kalbinin parçalanması sonucu öldüğü ortaya çıkar.
Aslan yürekli olmak aslında budur,
İstediğini ele geçirebilmek için, önüne gelen geçen her şeyi, yok etmek, katletmek değil, yeri geldiğinde bir yavrunun ölümüne neden olduğu için, üzüntüden ölebilecek kadar büyük kocaman bir kalbe sahip olabilmektir.

İSTEYİN GELSİN

İSTEYİN GELSİN !!!
Düşüncelerimizin ve konuştuklarımızın nelere kâdir olduğunu bir bilsek eminim çok daha özenle seçerdik sözcüklerimizi. Evrende her şey enerji ve etrafına enerji yaymakta. Düşüncelerimiz de enerji olarak evrene yayılıyor, konuştuklarımız da. Hele ses enerjisi çok daha güçlü. Hangi konu veya kişi hakkında konuşursak, verdiğimiz enerji ile onu besliyoruz. Ne kadar çok kişi o konu ya da kişi hakkında konuşursa, o kadar çok beslemiş ve güçlendirmiş oluyoruz. Ve değişmeyen bir kural var, bilim insanlarının, yazarların, Mevlana, Şems gibi büyük düşünürlerin de sürekli altını çizdiği bir gerçek. Ne verirsek, onu alırız, o bize geri döner. Evrene hangi enerjiyi yayarsak, daha da büyüyerek bize gelecek olan odur.
Şimdi pek çoğumuzun yaptığı yanlışlara bakalım. Konuştuklarımız çoğunlukla şikayetçi olduğumuz şeylerdir. Kafamızda düşünüp durduklarımızda, üzüldüğümüz konular, sorunlarımızdır. Bunlardan kurtulmak istiyoruz ama konuştukça ve düşündükçe bunları sürekli var ediyor, çoğaltıyoruz. Bunlar işimizle ilgili sorunlar, maddi sıkıntılarımız, ailemizden birinin bizi rahatsız eden tutumu, sağlık problemimiz olabilir. Hatta istemediğimiz bir politikacı, desteklemediğimiz bir parti de olabilir.
Oysa ki bunlardan bahsederek, sürekli şikayet ederek, durum ya da kişi hakkında olumsuz konuşarak ondan kurtulmamız mümkün değildir. Sadece daha da güçlendirmiş oluruz, hep var olmasını destekleriz. Hele ki yüzlerce, binlerce, milyonlarca insan aynı olay, aynı kişi hakkında konuşursa, çok yoğun bir enerji açığa çıkar ve istediğimizin tam tersi olarak milyon kat daha güçlenmesini sağlamış oluruz.
YAPMAMIZ GEREKEN, hayatımızda olmasını istemediklerimiz hakkında değil, olmasını istediklerimiz hakkında konuşmak, onları düşünmektir.

  • Sürekli borçlarınızı düşünürseniz, borcunuzdan asla kurtulamazsınız. BOLLUK İÇİNDEYİM, ŞÜKÜRLER OLSUN derseniz, bunu sürekli yaparsanız gerçekleşecek olan da bolluktur.
  • Hastalığınızı düşünür, ya da ”hasta olmak istemiyorum” derseniz veya hastalanmaktan korkarsanız hastalığı davet ediyorsunuz demektir, emin olun gelecektir. SAĞLIKLI OLDUĞUM İÇİN ŞÜKÜRLER OLSUN, KENDİMİ HARİKA HİSSEDİYORUM demeyi alışkanlık haline getirenler ise her zaman sağlıklıdır.
  • Yaşlanmaktan korkan daha hızlı yaşlanır, kaybetmekten korkan kaybeder, istemediği bir politikacının başa geçeceğinden korkan verdiği enerjiyle ona yardım eder. Çünkü korkularımız da çok güçlü çekim gücü oluşturan enerjilerdir. Neden korkarsak onu hayatımıza getiririz. Hepimiz hayatımızda en az bir kez ”korktuğum başıma geldi” diye düşünmüşüzdür. Korkmaya devam edersek, o da başımıza gelmeye devam edecektir. ”Düşüncelerini değiştir, hayatın değişsin” sözünü duymuşsunuzdur.
    SADECE İSTEDİKLERİNİZE ODAKLANIN ve ONLARI BESLEYİP GÜÇLENDİRİN. SİZE ÇOĞALARAK GERİ DÖNSÜNLER.
  • Çok para mı istiyorsunuz, BANA YETECEĞİNDEN FAZLASINA SAHİBİM, BOLLUK İÇİNDEYİM, GELİRİM SÜREKLİ ARTIYOR gibi şimdiki zaman ya da geniş zamanlı cümleler kurun, bunun için yürekten şükredin. VE MUCİZEYİ YAŞAYIN.
  • Bir kişiyi sevmiyorsanız, istemiyorsanız, onun hakkında konuşmayı hemen bırakın.Onun yerine güçlendirmek istediğiniz kişiden bahsedin. İstediğiniz yerde olduğunu hayalinizde canlandırın, buna tüm kalbinizle inanın ve bunun için şükredin. Bunu sürekli yapın, çevrenize de yaptırın. Ya aksi olursa gibi şüpheler taşırsanız, yine başa döner, aksini oldurursunuz. YAŞADIĞIMIZ HAYAT, DÜŞÜNCELERİMİZ VE SÖZCÜKLERİMİZİN MIKNATISI GİBİDİR.
  • Olumlamalar, hayatınızı çok daha güzel hale getiren sihirli cümlelerdir, onları sık sık kullanın. Neyi istiyorsanız, istiyorum kelimesini kullanmadan, var olduğu için şükredin, gülümseyin, mutlu olun 🙂 Gelecek zamanlı cümleler kurmak, istediklerinizin hep gelecekte kalmasına yol açar, İstiyorum sözü ise hep istemeye devam etmeniz demektir… Oldu, var, hep öyle, oluyor gibi şimdiki zaman ya da geniş zamanlı cümleler kurup, sonrasında ŞÜKRETMELİSİNİZ. EN GÜÇLÜ DUA ŞÜKÜRDÜR. Ne için şükrederseniz, o var olur, çoğalır hayatınızda..
    Alıntı

UMUDA KURŞUN İŞLEMEZ

Siz hiç sarrafın bağırdığını duydunuz mu?
Kıymetli malı olan bağırmaz.
Eskici bağırır, antikacı bağırmaz.
Popçu bağırır, klasik müzikçi bağırmaz.
Simitçi bağırır, sarraf bağırmaz…
İnsanı hayatta ne çarpar?
İnsanı, insanın kahpesi, alkolün sahtesi çarpar.
Kedi nankör, tilki kurnaz, yılan sinsi,
İnsan hepsidir.
Rakıya “ne yaparsın?” demişler,
“Delikanlıyı susturur, soytarıyı coştururum” demiş
Unutma ki “umuda kurşun işlemez”, gülüm…”
Nazım Hikmet

OLSUN İSTERSİN

Olsun istersin…
Hatta olsun diye yapılması gerekenden daha da fazla üstelersin.
Aşktır; değer verirsin, ödün verirsin, sevgiden de öte saygı gösterirsin, olmayacak kaç şey varsa bir araya bile getirirsin…
Bakarsın, ne anlattığını anlayabilmiş (?) ne de çözüm için bi’şeyler yapma gayretinde.
İştir; sabahlarsın, “olsun” diye ailenden çaldığın zamanı oraya verirsin…
Dosttur; hayatta kimseyi dinlemediğin kadar dinler, kendine ayırmadığın onca şeyi “O’na” ayırmaya çalışırsın…
Sonra olayın içinden kendini çıkartır şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın… Bakarsın ki her şey başladığın gibi!
Olmuyorsa, olmuyordur!
Gönlün rahat mı?
Elinden geleni yaptın mı?
Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın.

Telefon Bağımlısı mısınız?

Telefon Bağımlısı mısınız?
Birden Bırakamıyorsanız, İşte Yapmanız Gerekenler
Beyninizi cihazı bırakmaya ikna edin.
Telefonunuz sessizde olsa bile, dikkatiniz sürekli ona gidiyor. Belki sosyal medyada neler olduğunu görmek istiyorsunuz; 15 dakika önce kontrol etmiş olsanız bile… Belki de cebinizde sonradan hiçbir şey olmadığı ortaya çıkan hayali bir titreşim hissettiniz. Akıllı telefonlar, gitgide onlarsız yaşayamadığımız uzantılara benzemeye başladı. İşte, kendinizi cep bilgisayarınızdan (en azından biraz) uzaklaştırmak için yapabilecekleriniz.
Telefonlara neden bu kadar bağımlı oluyoruz?
Dikkati Dağılan Zihin: Yüksek Teknoloji Dünyasında Antik Beyinler kitabının yazarı psikolog Larry Rosen, bu olgu üzerinde birkaç yıldır çalışıyor. Kendisinin söylediğine göre ortalama bir genç yetişkin, telefonunun kilidini her gün 70 defadan fazla açıyor, kilitlemeden önce 3 ila 4 dakika kontrol ediyor ve aynı işlemi 10 yaklaşık dakika sonra tekrarlıyor.
“Çoğunlukla iletişimle ilgili şeyleri kontrol ediyorlar” diyor. “Bir sosyal medya sitesine girdiğimizde, artık onu kontrol etmeye ve cevap vermeye yönelik ‘sosyal bir sorumluluk’ hissediyoruz. Bu siteleri kullanmak mecburiyetinde kalıyorlar çünkü bütün arkadaşları orada.”
Sonuç olarak, yapılan araştırmalarda bu teknolojiyi ne kadar uzun süre kullanırsak, olumsuz sonuçlarla o kadar fazla karşılaştığımız bulunmuş. Bu davranışımız kaygıdan strese, uyku bozukluğuna ve önüne bakmadan yürümeye kadar değişen belirtilere katkıda bulunuyor. Üstelik telefonunuzdaki uygulamalar da bu şekilde tasarlanıyor.
“Bu uygulamaları üreten şirketler, sizin onları kullanmanızdan menfaat sağlıyor” diyor Rosen. “Psikologları ve davranış bilimcileri işe alarak, gözlerinizi oraya çekip orada tutmanın en iyi yollarını buluyorlar ve bunda da çok iyiler.”
Yani kendinizi bunlardan uzak tutmaya karar verdiğinizde, sürekli aleyhinize olan şartlara karşı savaşıyorsunuz. Fakat bu işi daha kolay hale getirmek için yapabileceğiniz bazı şeyler bulunuyor.
Kademeli şekilde bırakın
“Her şeyden önce, birden bırakmanın etkisi büyük” diyor Rosen. “Telefonunuzu haftasonu boyunca bir kenara koymak, kolay bir çözüm gibi görünebilir fakat sizi fazla kaygılı yapacaktır.”
Bunu laboratuvarda defalarca göstermiş: Eğer insanlara bir mesaj gelirse ve bu kişilerin telefonlarına dokunmasına izin verilmiyorsa, galvanik cilt yanıtları (ciltte meydana gelen elektriksel tepkiler) yükseliyor ve bu durum, ortada bir kaygı tepkisi olduğunu gösteriyormuş. Mide ağrıtan bu his; hem ağır, hem de orta ölçülü akıllı telefon kullanıcılarında oluyormuş. Muhtemelen size de tanıdık geliyordur.
Rosen, telefonu tamamen bırakmak yerine bir tür sistematik duyarsızlaşma işlemi öneriyor. Bu işlemde, kendinizi telefonun etkisine kademeli şekilde daha düşük miktarda maruz bırakıyorsunuz.
“Genelde insanlara 15 dakika ile başlamalarını söylüyorum” diyor. “Telefonunuza veya bilgisayarınıza bakın ve ardından telefonunuzu sessize alıp, alarmı 15 dakikaya ayarlayın. Ters şekilde önünüze koyun ve böylelikle herhangi bir bildirim görmezsiniz.” Rosen, telefonu görüş alanınıza koymanın çok önemli olduğunu ve bunun, beyninize kaygılanmanız gerekmediğini çünkü cihazın hâlâ elinizin altında olduğu sinyali gönderdiğini söylüyor.
Ardından, 15 dakikalık o alarm çalmaya başladığında telefonunuzu bir dakikaya kadar kontrol edebilirsiniz. Bu süreci, kontrol etme dürtüsü hissetmeye kadar tekrarlayın; yani alarm çalmaya başladığı fakat kendinize “Hayır, şimdi bir şey yapıyorum, birazdan kontrol ederim” dediğiniz zaman.
15 dakikada uzmanlaşınca, 20 dakikaya çıkabilirsiniz ve bu böyle devam eder. “İnsanları, en az her 30 dakikada bir kontrol etmeye teşvik ediyorum çünkü bu sayede, o 15 dakikalık tipik davranış yarıya iniyor.” Eğer sadece e-postanızı saat başı kontrol ettiğiniz bir noktaya ulaşabilirseniz, daha da iyi.
Fakat Rosen’in, telefonunuzdan tamamen kaçınmayı önerdiği bir dönem var; o da gece. “Telefonunuzu yatmadan bir saat önce kenara bırakın” diyor. “ABD Ulusal Uyku Derneği’nin onlarca yıldır yaptığı bu öneri, artık bir standart halini aldı.” Mavi ışık, sirkadiyen ritimlerinizi bozabilir. Bu yüzden telefondan bir saatliğine kaçınmak, melatoninin devreye girmesine yardımcı olacaktır ve siz de bu sayede uyuyabileceksiniz. Eğer telefonu kullanmanız gerekiyorsa, parlaklığı iyice düşürün ve Gece Işığı’nı açın. Yine de en iyisi, yapabiliyorsanız telefonu yatak odanızın dışında tutun ve o sosyal sorumluluk ile beyninizi faaliyete geçirmekten kaçının.
Telefonunuzun cazibesini azaltın
Kendinizi bu dürtüden uzaklaştırmak göründüğünden daha zor fakat Rosen, telefonun albenisini azaltmanın yardımcı olabileceğini söylüyor. İlk önce, aşikar olanı yaşın: Bildirimleri ve uyarı işaretlerini mümkün olduğu kadar kapatın. “Uyarıları, aileniz veya eşiniz gibi özel insanlar için açık bırakabilirsiniz fakat bildirimleri herkes için kapatın” diyor.
Ancak bu, savaşın yalnızca ufak bir parçası. Rosen’in araştırmasına göre, telefonunuza göz attığınız zamanların yarısında dürtünüzü harekete geçiren hiçbir bildirim bulunmuyor. Sadece saate bakmaya çalışıyorsunuz (eğer telefonunuzu saat olarak kullanıyorsanız, muhtemelen akıllı olmayan iyi bir saat alarak kontrol miktarını azaltabilirsiniz) veya o “sosyal sorumluluk” kaşıntısını kontrol ederek kaşıyorsunuz.
“İnsanlara, sosyal medya uygulamalarına ait her simgeyi bir klasöre yerleştirmelerini söylüyorum” diyor Rosen. Üstelik, tüm uygulamalar için bir klasörü de kastetmiyor. Her uygulama için ayrı bir klasörü kastediyor. Bu sayede, herhangi birine erişmek için gereken dokunma sayısı iki katına çıkıyor. “Ardından, tüm bu klasörleri en son ekrana taşıyın” diyor. Bu tavsiye kulağa aptalca gelebilir fakat uygulamalara erişmenin zor olması, dürtüsel kontrolleri azaltabilir. “Böylelikle, oraya ulaşmak için çok çalışmanız gerekiyor” diyor Rosen.
Eğer bu yeterli gelmediyse, sosyal medya uygulamalarını tamamen silebilir ve bunun yerine internet sitesinden girebilirsiniz. Bu durum, sizi bir adres yazmaya ve (genelde) daha elverişli bir uygulama yerine vasatın altında bir internet sitesi kullanmaya mecbur ediyor. Hatta internet tarayıcınızdaki çerezleri bile engelleyebilirsiniz ve böylece her seferinde oturum açmak zorunda kalabilirsiniz (bkz: Android ve iPhone için talimatlar). Kendiniz ile bu hizmetler arasına ne kadar çok bariyer koyarsanız, sosyal medya hesabınızı ziyaret etmeyi o kadar uzun süre yeniden düşüneceksiniz.
Google’da eski bir tasarımcı olan Tristan Harris, telefonunuzu gri tonlara ayarlamayı bile öneriyor çünkü bu durum, ilginizi çekmek üzere tasarlanmış o parlak renkleri soluklaştırıyor. Rosen, bu meşhur önerinin etkili olup olmadığını henüz araştırmadığını fakat bir meslektaşının yakında bunu yapmayı umduğunu söylüyor.
Bunu kendiniz denemek için iPhone’da Ayarlar > Genel Erişilebilirlik > Erişilebilirlik Kısayolu > Renk Filtreleri kısmına gidin. Android’de ise bu işlem telefondan telefona değişebilir fakat bu talimatların sizi doğru yöne götürmesi lazım.
Son olarak, eğer öz telkine iyi tepki veren türden biriyseniz; kilit ekranında kullanabileceğiniz ve sizi telefonu bırakmaya ikna etmeye çalışan türden duvar kağıtlarından birini kullanmayı deneyebilirsiniz. Telefonunuzu sadece “kontrol etmek için” açarken, kilit ekranınız muhtemelen arkasında önemli bir şey olmadığını hatırlatacak (anlamsız Facebook beğenilerinden başka) ki bu bilgi çok rahatlatıcı olabilir.
Yazar: Whitson Gordon/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

BUGÜN HER ŞEYİ BEN SEÇECEĞİM

Bugün yaşayacağım her şeyi ben seçeceğim.
Ya kızacağım yağmura etrafı ıslatıyor diye,
Ya da seveceğim onu çiçeklerimi suladığı için.
Ya sıkılacağım param yok diye,
Ya da harcamalarımı planlayıp müsriflikten uzak kalmaya çalışacağım.
Ya sızlanacağım bozulan sağlığıma,
Ya da hayatta olmayı kutlayacağım.
Ya içli içli sitem edeceğim anneme babama beni büyütürken veremedikleri şeyler yüzünden,
Ya da onları yürekten seveceğim beni dünyaya getirdikleri için.
Ya sıkıntı basacak dikenli güllere katlanmak zorundayım diye,
Ya da dikenlerin gülleri var diyerek umut dolacağım.
Ya kaybettiğim dostlar için yas tutacağım,
Ya da yeni insanlarla yeni dostluklar peşinde koşacağım.
Ya işe gitmek zorunda olduğum için mızırdanacağım,
Ya da gidecek bir işim olduğu için sevinç dolacağım.
Ya ev işleri yapmak eziyet olacak bana,
Ya da işlerini yaptığım o evde aklımı, ruhumu ve bedenimi barındırabildiğim için minnettar olacağım.
Belki yeni şeyler öğrenmek istemeyecek canım,
Ya kızgın olacağım -öğrenmek gereken ne çok şey var- diye,
Ya da ufak tefek de olsa faydalı ne varsa öğrenmeye çalışacağım.
Alıntı

BAĞIMLI KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Bağımlı kişilik; Bu kişilik bozukluğu bulunan kişiler başka kişilere karşı aşırı güvenme, teslimiyetçi davranış ve dayanma sergilerler. Bu yapıdaki kişilerin bağımlı ve teslimiyetçi olmalarının nedeni başkalarının yardımı olmadan bir şey yapamayacaklarına inanıyor olmalarıdır. Bu kişiler yalnız kalamaz, alkol ve madde bağımlılığı yüksek, depresyona girme olasılığı fazla olur. Bunun nedeni bağımlı oldukları kişilerin ya da kişinin yaşamlarından çıkmaları veya bu kişilerin eleştirilerine maruz kalmaları halinde kendilerini reddedilmiş hissederek, boşluğa düşmelerinden kaynaklanır.