Köy yerinde ikindi vakti.
Çıt yok.
Herkes susmuş, sessizlik konuşuyor.
Zaman durdu sanki.
Birden bir damlama sesi.
“Şıp…Şıp!.”
Alt mahalledeki çeşmenin musluğu bu.
Tamir edilmeli.
O arada yan arsaya bir karga kondu.
Tedirgin ama ürkek değil.
“Gakk!”
Biraz etrafı kolaçan etti.
Sağa sola baktı, yere pisledi.
Sonra kanatlandı, gitti.
Gece bir domuz girdi o arsaya.
Karganın pislediği yeri eşeledi.
Domuz eşeledikçe toprağın üstündekiler alta indi.
Aylar sonra bir fidan bitti orada.
Karganın pislediği yerde.
Yavaş yavaş büyüdü.
Dal oldu, yaprak oldu.
Ve bir ağaç oldu..
İncir ağacı.
Önce karıncalar sardı ağacı.
Sonra sinekler, sonra börtü böcekler.
En son da kuşlar.
Böcekler ağacın filizlerini, meyvelerini yedi, kuşlar böcekleri.
Alakargalar da incirleri.
Hayvanlar alemi o ağacın çevresinde bir dünya kurmuşlardı kendilerine.
Karganın pisliğiyle harcı karılan, domuzun eşelemesiyle temeli atılan bir dünya.
O yan arsada yaşam böyle süregiderken, bir insan çıktı ortaya.
Arsayı satın almış.
Önce duvarlarla çevirdi dört tarafını.
Üstünü tel örgülerle sardı.
Böylece domuzlar gelmez oldu.
Sonra börtü böcekten şikayet etti.
Etrafı zehire boğdu.
Karıncalar, sinekler, böcekler bir bir öldü.
Ardından onları yiyen kuşlar.
Sadece bir ağaç kaldı ayakta.
Hayvan mezarlığında bir incir ağacı.
Tek başına.
En son onu da kesti adam.
Oradaki hayatı bitirdi.
Bir çuval inciri bok etti !
İnsan denilen yaşam türünün bilimsel adı,
Homo Sapiens.
“Düşündüğünün üstüne düşünebilen insan” demek.
O zaman düşünelim.
Herkes kendisine sorsun…!
Çevreye, doğaya bir karga boku kadar katkım var mı diye ?
Ay: Ağustos 2020
CHARLIE CHAPLIN
Sinema tarihinin en ünlü komedyeni Charlie Chaplin bir röportajında şöyle der;
Küçük bir çocukken babamla bir sirk şovunu izlemeye gittik. Bilet sırasında uzun bir kuyruk vardı ve önümüzde anne-baba ve 6 çocuktan oluşan bir aile vardı.
Fakirlik hallerinden belliydi, elbiseleri eski ama temizdi. Çocuklar sirkten bahsederken çok mutlu görünüyordu.
Onların sırası gelince, babaları gişeye geçti ve bilet fiyatını sordu. Gişe çalışanı ona bilet fiyatını söyleyince adam kekelemeye başladı ve dönüp karısının kulağına birşeyler fısıldadı. Mahcubiyet yüzünden kolayca okunuyordu.
Birden babam cebinden 20 Dolar çıkardı ve yere attı. Sonra da eğilip yerden aldı ve adamın omzuna dokunarak şöyle dedi;
“Paranız düştü beyefendi..”
Adam babama baktı ve gözleri dolarak “Teşekkür ederim efendim” dedi.
Onlar içeri girdikten sonra babam beni elimden çekti ve kuyruktan çıktı. Çünkü babamın adama verdiği 20 Dolardan başka parası yoktu.
O günden beri babamla gurur duyuyorum ve o 2 dakika benim hayatımda izlediğim en güzel şovdu. O gün izleyemediğim sirk şovundan eminim daha güzeldi.”
SİLKELENİN
Bir gün, bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer. Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır. En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar verir.
Bütün komşularını yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek ne olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser.
Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftçi kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz. Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmak için basamak hazırlamaktadır.
Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır!
Hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü pislik ile. Kuyudan çıkmanın sırrı, bu pisliği silkeleyip bir adım yükselmektir. Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır. En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz. Silkelenin ve biraz daha yukarı çıkın
SENDEN BİR TANE DAHA YOK BU DÜNYADA
SENDEN BİR TANE DAHA YOK BU DÜNYADA…
Kendini sevgili bir insan haline getirmeyi ama önce;
Kendini sevip kendine sarılmayı unutma!
Gözlerinin içi gülsün gülerken, bakışların pırıl pırıl olsun ve her zaman nemli kalsın göz pınarların bunu sakın unutma!
Zamana güven ve onun senin en büyük dostlarından biri olduğuna inan.
Acılarının ve felaketlerinin ancak onun koynunda uyuyabileceğini unutma!…
Başına gelenlerin günün birinde kişisel tarihin ayrıntılarından biri olmaya mahkum olacağını unutma.
Her çiçek sevgilin olsun, her sevgilin ise bir çiçek.
Açık tut gönlünü tüm güzelliklere.
Aydedenin sihrini gönderdiği gecelerde, uyuyarak çalma hayatından saatlerini.
Gecenin içinde yolculuğa çıkmayı unutma!…
İçinde hiç ölmeyecek bir gençlik virüsü yarat ve kaç yaşında olursan ol, her zaman genç kalman gerektiğini unutma. Seni sen yapan yanlarından asla taviz verme. Onunla bir yaşam sürebilmen için, şartlar ne olursa olsun direnmeyi sakın unutma!…
İçindeki seni katletmeye kalkma sakın.
Kendine vuracağın her darbenin seni senden biraz daha uzaklaştıracağını unutma.
Korkma mahallenin delisi olmaktan.
Doğrucu davutlar ne kadar çoğalırsa, hayat mutlaka daha iyiye gidecektir, unutma!…
Hatanın affedilmeyecek olanından kaç, ama hata yapmayayım diye de ziyan etme yıllarını. Unutma ki, hiç hata yapmayan bir insan, hayatta yapabileceklerinin en iyisini yapamamış demektir.
Korkma insanca korkularından ve korkunun kendisinden çok, onun beklentisinin daha korkutucu olduğunu unutma!…
Bir anlamı olsun kendinle yaptığın kavgaların. Ve hep ileriye taşısın seni.
Kendin ile kavgalara attığın adımlardan korkma!…
Açık bırak pencereni ve sabah güneşinin rüzgarı önüne katarak perdelerle yapacağı raksa dönük olsun bakışların.
Küçücük mutlulukların görkemine inandır kendini ve gülümse…
Umutların bitmesin asla izin verme!…
Ve şairin şu sözlerine kulak ver;
“Senden bir tane daha yok bu dünyada.
Gülümsemeyi unutma!…
Alıntı
“EN İYİ SENLE” KARŞILAŞMAN DİLEĞİYLE
“Sevdiğin, senin aynandır. Hiç böyle düşündün mü? Sevdiğin, en yakın gördüğün 3 insana bak. Hepsinde senin yansıman var. Biri çok eğlenceli, bu yüzden eğlenceli tarafını aynalıyor sana. Biri çok sırdaş, bu yüzden sır tutan tarafını gösteriyor sana. Diğeri çok mutsuz, kırgın tarafını ispatlamaya çalışıyor sana… Geçmişten bugüne kadar aşık olduğun insanlara bak. Hepsinde senden izler var. Kimisi serseri, kimisi sinirli, kimisi kırılgan, duygusal, kimisi saf, kimisi kızgın. Ama hepsi senin yansıman. Sen kızgınsan mesela ailene, hayata kızgın birini çekersin kendine. Sen serseriysen arkadaşlarınlayken, ilişkide serseri olan birini çekersin kendine… Çünkü sen, hangi enerjideysen, o enerjideki insanlarla buluşturur hayat seni. ‘Ben böyle birini hiç istememiştim’ deme. O’nda o kadar çok şey gördün ki, kendinden sakladığın… Bu yüzden sevdin onu. Her şey ayna görevi görür. Sen kendin neysen, bil ki hep kendinle karşılaşırsın… ‘En iyi sen’ le karşılaşman dileğiyle!..”
Alıntıdır
21 GÜN
21 GÜN HİÇ ŞİKAYET ETMEDEN YAŞA, MUCİZEYİ KARŞILA!
Kendine bir imge bul şikâyet ederken kendini yakala ve iptal et. Altın makasla kesmek, ışık kılıcı ile olumsuzu iptal etmek, çarpı işareti koymak, ya da sadece “Bu anı iptal ettim” demek gibi.
Sözler ve yazılar enerjidir ve yaratıcıdır. Her olumsuz konuştuğunda ve düşündüğünde, bu etkiyi yaydığında, şükür enerjisinde kalmadığında bu 21 günde kendini fark et. O anı yakala ve mutlaka iptal et. Sana bunu yaptırabilecek olumsuz kişi, konu, koşullardan uzak durmaya başla. Şikâyetin yerine olumlu bir konu, eski olumlu bir an ya da yeni bir cümle- imge koy. “Olan her şey zaten benim hayrıma, bunu biliyor ve kabul ediyorum, teşekkür ederim” de. İlk günler zor olsa da sonra alışacaksın, önce küçük sonra büyük mucizeler gelecek.
ADALET DEDİĞİN BÖYLE İŞLER
Kanada’da ihtiyar bir adam ekmek çalmaktan tutuklanıp mahkemeye sevk edildi.
Yaşlı adam suçunu kabul edip itiraf etti.
Ve yaptığı hatayı şöyle açıkladı:
“Çok acıkmıştım neredeyse açlıktan ölecektim.”
Hakim şöyle hükmetti:
“Sen hırsızlık yaptığını biliyorsun ve ben senin on dolar tazminat ödemene hükmediyorum.
Bu parayı ödeyemeyeceğini bildiğim için senin yerine ben ödeyeceğim. “
Duruşma salonunda herkes susmuştu, hakim cebinden on dolar çıkardı ve ihtiyar adamın tazminatı olarak hazineye götürülmesini istedi.
Ardından ayağa kalktı ve salondakilere hitaben: “Hepiniz suçlusunuz ve her biriniz on dolar ceza ödemelisiniz zira sizler öyle bir şehirde yaşıyorsunuz ki ihtiyar bir adam açlıktan hırsızlık yapmak zorunda kalıyor.
Duruşma salonunda 480 dolar toplandı ve toplanan parayı hakim ihtiyar adama verdi.
Ve sözlerine şunu ekledi.
“Eğer medeni insanların yaşadığı bir şehirde fakir görürseniz bilinki o şehrin yöneticileri halkın malını çalıyorlar “diye
(Kıssadan hisse)
ALTIN KURALLAR
1-Ucuz araba kullan ama alabileceğin en güzel evi al.
2-Her zaman ve her ortamda anlatabileceğin üç fıkra öğren.
3-Sevinçlerini sakın erteleme.
4-Eşini çok iyi seç. Çünkü bu seçim mutluluğunun veya bedbahtlığını %90’ ını oluşturur.
5-Her gün 30 dakika yürüyüş yap.
6-Her yemekten sonra şükret.
7-Bir arkadaşına sırrını açıklamadan önce iki kere düşün.
8-Maaş çekini imzalayan kişileri asla eleştirme.
9-Kaybedecek şeyi olmayan insanlardan kork.
10-Gözünün önünde hep güzel şeyler bulundur.
11-Çocukların, gelenek sözcüğünü duyduklarında seni hatırlayacak şekilde yaşa.
12-Dinine ait kitabı tam anlamıyla okumak için kendine bir yıl süre tanı.
13-Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma.
14-Her gün 6 bardak su içmeyi unutma..
15-Seni seven insanları koru..
16-Zor da olsa ailenle tatil yapmak için her şeyi dene. Bu tatildeki anılar, hayatındaki en değerli anılardan biri olacak.
17-Kendine yapılmasını istemediğin hiçbir şeyi başkalarına yapma.
18-Başarıya, iç huzura kavuştuğun, sağlıklı olduğun ve sevildiğin zamanı değerlendir.
19-İyi ve başarılı bir evliliğin iki şeye bağlı olduğunu unutma:
a) Doğru insanı bulmak
b) Doğru insan olmak.
20-Ebeveynlerini, eşini ve çocuklarını eleştirmek istediğin zaman dilini ısır.
21-Evliliğini güzelleştirmek için her gün bir şeyler yap.
22-İyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini asla küçümseme.
SON SÖZ..
Hayatınızdaki kötü olayları düşünerek vakit kaybetmeyin; Yoksa güzellikleri görmekte gecikebilirsiniz.
Alıntı
KIZILDERILI ÖĞRETİ
• Yaşarken ölüm korkusunun kalbine girmesine asla izin verme.
• İnancının karşısında, keder bir hiçtir.
• Başkalarının görüşlerine saygı göster ki, onların da sana saygı göstermesini isteyebilesin.
• Yaşamı sev; eksiksiz yaşa, yaşamındaki tüm şeyler güzel olsun.
• Yaşamını uzun yaşamak için gerekeni yap ve başkalarına da aynı amaç için yardımcı ol.
• Büyük ayrılış günü bir gün geldiğinde, soylu bir ölüm şarkısı hazırla.
• Bir dostla karşılaştığında veya uzaktan gördüğünde hatta yalnız bir yerde bir yabancı önüne çıktığında bir söz söyle veya muhakkak selam ver.
• Tüm insanlara saygı duy ama asla yaltaklanma.
• Sabah güneş doğduğunda, ışık için, yaşamın ve sağlığın için, şükret.
• Bulduğun besinler ve yaşam sevincin için şükret.
• Şükredecek bir neden bulamıyorsan, içindeki kusuru ara.
• Asla zehirli ateş suyuna (İçki) dokunma, o seni bilgelikten aptala çevirir ve görüşünün ruhunu çalar.
• Ölüm zamanı geldiğinde, kalbin ölüm korkusuyla dolmasın; böyle olanlar zamanları geldiğinde birazcık daha yaşamak için ağlayıp, dua ettiler ve bu yüzden farklı bir yaşamı yaşadılar.
• Kendi ölüm şarkını söyle ve bir kahramanın eve dönüşü gibi öl.
• Dünyaya bağlan ve orada saygıyla yaşa.
• Daima Büyük Ruh´a yakın ol.
• Seni izleyenlere daima saygılı davran.
• Daima tüm insanlığın hayrına çalış.
• Gereken her yerde yardımcı ve şefkatli ol.
• Doğru olmak için ne yapacağını bil.
• Düşüncelerine ve bedenine iyi bak.
• Emeğini en iyi amaca yönelt.
• Daima inançlı ve dürüst ol.
• Yaptıklarının tümünden sorumlu ol.
MİLYON DOLARLIK SÖZLER
1- Yastık değiştirmekle baht değişmez
2- Sabah uğrunda ölecek bir hayalin varsa saati kurmaya gerek kalmaz
3- Başarı; hayal ettiğinin ötesinin gerçekleşmesidir
4- Her şey bir adımla başlar
5- Güven, yemekteki tuz kadar olmalıdır
6- İnsan hayatta hep güçlü olduğu yerden vurulur
7- Olmayan şey bozulmaz
8- Risk, çıkışta ödenecek bedeldir
9- Haklı daima sakin ve suskundur
10- Hayatta en pahalı ürün umuttur
11- Tanışılan mekânlar farklı, kazanılan dostluklar farklıdır
12- Gemici gemiyi bir defa düzeltir
13- Büyük plan ve küçük adım esastır
14- Maaşımızı müşterimizin müşterisi öder
15- Cahilin verdiği zararı düşman veremez
16- Planı olmayan her şeyi yapabilir
17- Borçlu suçlu gibi davranmadığında borç ödenir
18- Ödenmeyecek kredinin faiz pazarlığı yapılmaz
19- İyileşmek, müşteri listesinin ilk sırasına kendini yazmakla başlar
20- Aldanan aslında aldatan olabilir
21- Ölüyü fazla yıkarsan ishal olur
22- Yetenekli olmayan, bir patronun başarısız olması için yeterli bir kaldıraçtır
23- Sekreteriyle yakınlaşan daktiloyu yazar
24- Fazla tedbir takdiri değiştirmez
25- Konuşurken Allah’ın payını düşerek konuşmalıyız
26- Patronun görevi etkinliktir, verimlilik değildir
27- Fazla kar sermayeyi götürür
28- Tecrübe teşebbüse en büyük engeldir
29- Sağlık, gençlik ve inanç geri gelmeyebilir
30- Sistem açığı insanla kapanmaz
31- En hızlı kurumsallaşma, kurumsal ortak almaktır
32- Öğrenmek satın almaktan pahalıdır
33- Tencerede pişirip kapağında yemek
34- Tembel çapkın baldıza sarar
35- Köyün tavşanını köyün tazısı yakalar
36- Mal malın pezevengidir
37- Rahat koşan tur yemiş demektir
38- Konfor alanını arttırmak. Mutluluğu azaltmaktır
39- Cevabını bilmediğiniz soruları cevabını bildiğiniz sorularla keşfedin
40- Kişilerin peşine düşen konuları unutur
41- Küçük yerin büyük adamı, asla büyük yerin küçük adamından birikimli olamaz
42- Ney gönülle üflenir
43- En iyi film en kısa olandır
44- Küçük delik büyük gemiyi batırır
45- Başkasının parasıyla yapılan planlar genelde geniş tutulur
46- İnanmaya çalıştığımız yalanlar, ödeyeceğimiz bedellerdir
47- Aynı fidan yan yana dikildiğinde aynı boyda büyümez
48- Zamanında gitmeyen zamanla gelir
49- Kötü günün tedbiri iyi günde alınır
50- Mürettebat yolcuyu geçince
51- Karşı yakanın nerede olduğu, nereden baktığına bağlıdır
52- Evde kalan genç kızın akıbeti, amcaoğlunun gayretine bağlıdır
53- İyi şeyin vakti olmaz
54- Değiştiremeyeceğimiz tek şey geçmişimizdir
55- Bizi bugünlere getiren şeyler, daha ileriye götüremeyecek şeylerdir
56- Ayakbastının bedeli vardır
57- Büyük iyilikler küçük insanlardan gelir
58- Detayını bilmediğin şeyin bütününü yönetemezsin
59- Ertelemenin asıl maliyeti hayallerin kaybolmasıdır
60- Genç yaşta öğrenmemek geç yaştaki çabalara engel olmamalıdır
61- Araçlar amaç haline gelince bağımlılık başlar
62- Çocuklarımıza yapılan iyilikler cezasız kalmaz
63- Şirketin kötüye gittiğini en son ortaklar duyar
64- Az insanlı yapıların sistemi vardır
65- Aynı filmi seyredip farklı saptama yapmak, filmle alakalı değildir
66- Hiç kitap okumamış, en özgün kitabı yazabilir
67- İyiyi ve güzeli, doğru ve güzel insan tamamlar
68- Esnafın gözünü trampa açar
69- Doğruyu doğru insanlarla konuşmak önemlidir
70- Hayal ettiğimiz şeyler, belki de unuttuğumuz değerlerdir
ARTHUR ASHE
1983’te Kalp ameliyatı sırasında aldığı bir kan nedeniyle AİDS’ten ölen efsanevi Wimbledon oyuncusu Arthur Ashe ye taraftarlardan birisi ölmeden önce bir soru sorar;
Tanrı neden böyle kötü bir hastalık için seni seçti?
Arthur, buna şöyle cevap verdi;
50 milyon çocuk tenis oynamaya başladı,
5 milyonu tenis oynamayı öğrendi,
500 bini profesyonel tenis oynamayı öğrendi,
50 bini devreye girdi,
5 bini Grand Slam’e ulaştı,
50’si Wimbledon’a katıldı,
4’ü yarı finallere kaldı,
2’si finale yükseldi…
…ve ben kupayı elime aldığımda Tanrı’ya hiç sormadım,
”Neden ben ?”
Şimdi acı çektiğim için bunu Tanrıya nasıl sorabilirim?
Neden ben?
Bazen hayatınızdan memnun değilsiniz, bu dünyadaki birçok insan sizin yaşadığınız hayatı yaşayabilmeyi istiyor.
Bir çiftlikte yaşayan bir çocuk uçakları hayal eder. Ancak, uçaktaki bir pilot, çiftlik evini ve eve dönme hayallerini kuruyordur.
Hayat işte! Life is life
Keyfinize bakın… Zenginlik mutluluğun sırrı olsaydı, zenginler sokaklarda sürekli dans ediyor olurdu.
Ancak sadece çocuklar bunu yapıyor.
Güzellik ve şöhret ideal ilişkiler getirseydi şayet, ünlülerin mükemmel evlilikleri olurdu.
Yaşayın, mutlu olun! Alçak gönüllülükle yürümek ve gerçekten sevmek! NEDEN BEN?
HAYATTA UYGULANMASI GEREKENLER
- Vücudunuza dar gelen kıyafet giymeyin.
- İlaçla yaşamaktan kaçının.
- Randevularınızı önceden ayarlayın.
- Hafızanıza güvenmeyin; mutlaka yazın.
- Aracınızı, bozulmadan servise götürüp bakım yaptırın.
- Her kilidin yedek anahtarını yaptırın ve belli yerlerde bulundurun.
- Daha sık ‘hayır’ deyin.
- Yapacaklarınızı öncelik sırasına sokun.
- Zamanınızı israf etmeyin.
- Akşam yemeklerini basitleştirin.
- Kötümser insanlardan uzak durun.
- Önemli evrakın birden fazla fotokopisini çektirin.
- Evde çalışmayan ne varsa tamir ettirin.
- Yapmaktan hoşlanmadığınız işler için yardım isteyin.
- İhtiyaçlarınızı önceden belirleyin.
- Bir defada yapılması zor büyük işleri, küçük parçalara ayırın.
- Etrafı toplayın, dağınıklıktan kurtulun.
- Gülümseyin.
- Bebekleri gıdıklayın.
- Dost bir kediyi veya köpeği okşayın.
- Kendinizi, bütün soruların cevabını bilmekle yükümlü hissetmeyin. Bazı şeyleri de bilmeyin.
- Karşılaştığınız insanlara, onların hoşuna gidecek bir şey söyleyin.
- Yağmur yağmasını isteyin; yağınca yağmurda yürüyün.
- Arada bir hamama-saunaya gidin.
- Kendi kendinize, nerede eski günler, her şey daha güzeldi demekten vazgeçin.
- Verdiğiniz kararın ne anlama geldiğini iyi düşünün.
- Kendinize güvenin.
- Nüktedan olun.
- Sizi mutlu edecek bir şey yapmayı yarına bırakmayın.
- Hiç tanımadığınız insanlara da merhaba deyin.
- Eski bir arkadaşlarınızla karşılaşınca ona sıkıca bir sarılın.
- Hava açıksa, gece yıldızları seyredin.
- Bir şarkıyı ıslıkla çalmayı öğrenin.
- Arada bir şiir okuyun.
- Kendinize bir demet çiçek alın. Bir çiçek koklayın.
- Yardım istemekten çekinmeyin; alamazsanız üzülmeyin.
- Görünüşünüze özen gösterin.
- Her şeyi kararında yapın; ifrata kaçmayın.
- Nerede gerekiyorsa, orada mutlaka gerekli emniyet tedbirini alın.
- Daima daha iyisini yapmaya çalışın, ama mükemmeliyetçi olmayın.
- Resim ve heykel sergilerini gezin.
- Ayakkabınızı boyatın.
- Berbere gidin.
- Kendi kendinize bir şarkı mırıldanın.
- İyi bir müzik dinleyicisi olun.
- Kendi kendinize yetmeyi öğrenin.
- Her gün biraz spor yapın; her fırsatta yürüyün.
- Dünyanın en yetenekli insanı olmadığınızı kabul edin, gerekiyorsa elimden ancak bu kadar geliyor deyin.
- Yeni moda birkaç şarkıların sözlerini ezberleyin.
- İşe erken gidin.
- İşe her gün aynı yoldan gitmeyin.
- Amirinizden izin alıp bazen işten erken çıkın.
- Kırlarda dolaşın.
- Maça gidip bağırın.
- Başkaları dilemeden, siz onlara iyi günler dileyin.
- Teşekkür edin.
- Arabanıza güzel koku yayan bir alet koyun.
- Evde kendi kendinize yemek pişirin, güzel bir sofra kurun, sonra da afiyetle yiyin.
- Başkalarını adam etmekten vazgeçin.
- Severken karşılık beklemeyin.
- Sinemada film seyrederken patlamış mısır atıştırın.
- Bir ağaç, olmazsa bir çiçek dikin.
- Şişmanlamayın .
- Hatıra defteri tutun.
- Kirli bir yeri temizleyin.
- Kağıttan bir uçak yapıp uçurun.
- Bir derneğe veya kulübe girin, arkadaş edinin, toplantılara katılın..
- Mutlaka yeterince dinlenin ve uyuyun.
- Az konuşun, çok dinleyin.
- İş arkadaşlarınıza ve dostlarınıza iltifatı esirgemeyin.
- Bir güne yapılacak çok şey tıkıştırmayın.
- Acelesiz yaşayın; daha önünüzde yaşanacak çok güzel günler var.
- Stresli davranmak, doğuştan gelen değil, sonradan kazanılan kötü bir huydur; bunu unutmayın
74.Dostlarınıza, arkadaşlarınıza ve yakınlarınıza karşı hoşgörü içinde olun… - Son söz: Öfkeyi, kederi ve dertleri kendinize zevk edinmeyin…
ÇEREZ TABAĞI TEOREMİ
Liseden bir arkadaşım hala evlenemedi. Geçenlerde “Yeter artık evlen de çoluk çocuk sahibi ol” dedim. Aşağıdaki teoriyi anlattı.
“Bir kuruyemiş̧ tabağı önüne geldiği zaman sırasıyla önce antepfıstıkları, ardından bademler, sonra fıstıklar gider. En sona beyaz ve sarı leblebiler kalır. Eğer belli bir yasa kadar evlenmemişsen de durum farklı olmaz. Ya kalan leblebiler ve ay çekirdekleri ile idare edersin ya da olur ya bir fıstık bulurum diye tabağı karıştırır durursun. Aynı tabakta ucu açılmamış̧ kabuklu Antepfıstıkları da kalır. Herkes bir eller, bir bakar ama kimse açmaya cesaret edemez, tabağa geri bırakır. Onlara ulaşmak cesaret ister. Dişine güveneceksin kıracaksın ki, içinde gizlediği lezzete ulaşabilirsiniz. Ama risklidir, dişini kırabilirsin. “
HARFLERLE ÇOCUK EĞİTİMİ
Çocuğunuza
A -Akıl vermeyin
B- Başkalarına benzemesini beklemeyin
C- Ciddiye alın
Ç – Çimlere basmasını sağlayın
D- Denemesine izin verin
E- Empati kurun
F- Fikrini sorun
G- Gurur duyduğunuzu söyleyin
H- Hayallerini sorun
I-Israrcı olmayın
İ- İnatlaşmayın
J- Jest yapın
K- Kucaklayın
L- “Lütfen” li konuşun
M- Model olun
N- Ne istediğini sorun
O- Oyun oynayın
Ö- Özür dileyin
P- Paylaşın
R- Rica edin
S- Sorumluluk verin
Ş- Şans verin
T- Tutarlı olun
U- Utandırmayın
Ü- Üzüntülerini paylaşın
V- Vakit ayırın
Y- Yüreklendirin
Z- Zevklerini öğrenin
KIRKLI YAŞLARDAN SONRA FARKINDALIKLARIM
Bazı şeyler için artık sabrım yok; ukala biri haline geldiğim için değil, aksine hayatımda artık beni mutsuz eden ya da üzen şeyler ile vaktimi daha fazla kaybetmek istemediğim bir noktaya ulaştığım için…
Laf sokmalara, haddinden fazla eleştirilere ve hangi türden olursa olsun talep ve beklentilere artık sabrım yok.
Benden hoşlanmayan insanları memnun etmeye, beni sevmeyen insanları sevmeye ve bana gülümsemeyen insanlara gülümsemeye yönelik arzumu kaybettim.
Artık yalan söyleyen ve beni yönetmek isteyen insanlara bir tek dakika bile harcamak istemiyorum.
Oyunların, ikiyüzlülüğün, sahtekarlıkların ve ucuz övgülerin olduğu ortamlarda bulunmak istemiyorum.
Çok bilmişliğe ve akademik ukalalığa tahammülüm yok.
Aynı şekilde boş dedikodulara da bulaşmak istemiyorum.
Uyuşmazlıklardan ve karşılaştırmalardan nefret ediyorum.
Farklılıklardan, hatta zıtlıklardan oluşan bir dünyaya inanıyorum, bu nedenle katı ve toleransı olmayan olan insanlardan kaçınıyorum.
Arkadaşlıkta sadakatsizlikten ve ihanetten hoşlanmıyorum.
Birisine nasıl iltifat edileceğini ya da cesaretlendirmek için ne diyeceğini bilmeyen insanlarla bir arada olamıyorum.
Abartılar beni sıkıyor.
Ve her şeyin de üzerinde, sabrımı hak etmeyen hiç kimseye sabrım yok. MERYL STREEP
GÜL YAPRAĞI OLABİLMEK…
Bir zamanlar bilginler ve şairler, ‘suskunlar meclisi’ adıyla bir topluluk oluşturmuşlardı.
Üye sayısı kırk kişiydi ve bunu artırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek fakat çok az konuşmaktı.
O zamanlar meşhur şair ve bilgin Molla Cami, bu meclisin üyeleri arasında olmayı arzuluyordu. Günün birinde suskunlar meclisinin bir üyesinin öldüğünü duyunca, onun yerine aday olmak için bilginlerin bulunduğu köşke geldi.
Kendisini karşılayan kapıcıya bir şey söylemeden, ismini bir kağıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan suskunlar meclisine gönderdi.
Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler. Molla Cami oraya layık bir bilgindi, ama ölen üyenin yerine başka birini almışlardı.
Yeni bir üye için yer yoktu. Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Cami’ye gönderdi. Zeki bilgin, durumu kavramıştı. Bir damla daha olsa bardak taşacaktı. Bunun üzerine o da hemen oracıktaki bir gülden küçük bir yaprak koparıp, nazikçe suyun üstüne koyuverdi. Bardak taşmamıştı. Bunu içeri gönderdi.
Meclistekiler bu kibar cevabın manasını anlamışlardı: Zarif insanların yeri başkaydı. Üyeler, bu değerli bilgini de aralarına almaya karar verdiler.
Başkan listeye Molla Cami ‘nin adını ekledi. Kırk sayısının sonuna bir sıfır koyarak, 400 yazdı. Bununla Molla Cami sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu. Listenin son şekli Molla Cami ‘ye gelince, meseleyi anladı. Ancak sayının büyük gösterilmesinden hoşlanmadı. Sağdaki bir sıfırı silerek, kırk sayısının soluna koydu.
Yani 040 yazdı. Alçak gönüllü Molla Cami, böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapısını da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu.
Gül yaprağı olmak, kolay değil. Ama evde, işte, çevrede geçim ehli olmanın, gül gibi geçinmenin yolu gül yaprağı olmaktan geçiyor. Yük olmayıp yük almak, gül yaprağı güzelliğine kavuşmak… Kendi içimizde, ailemizle, çevremizle uyumlu olmanın, ebedi güzellikler yolunda yürümenin müjdecisi.
Gül yaprağı sırrına erenler, sağdaki sıfır gibi bulundukları topluma güç katarlar hem de bire on, ama soldaki sıfır gibi davranıp kimseye yük olmazlar.
Ne dersiniz şöyle bir düşünmeye; evde, işyerimizde kısacası hayatımızda gül yaprağı gibi miyiz, yoksa bir damlası hayat karartan zehir miyiz?
Hayat yolculuğunda gül yaprağı olabilmek ve kalabilmek dileğiyle..
ÇOCUKKEN NASILDI HAYAT?
Çocukken nasıldı hayat, hatırlıyor musun?
Ne kadar da az şey yeterdi mutlu olmaya..
Kahkaha atmak için ne kadar çok sebep vardı.
Biraz gözyaşı nasıl çabuk onarırdı yaraları ve ne kadar kısa sürerdi bir kırgınlığın geçmesi
Tek gereken “arkadaş olalım mı?” demekti, arkadaş olmak için.
Çok kızarsan birine, dil çıkardın mı tamamdı.
Yalan söylememeliydi insan, yoksa pinokyo gibi burnu uzardı.
Koşmak, zıplamak, dans etmek, yerlerde yuvarlanmak ne kadar normal,
Kaydıraktan hızla kaymak ne kadar da cesurca idi.
Fırıl fırıl dönmeliydi elbet, rüzgar gülleri de, topaçlar da, çocuklar da.
Yerde seksek varsa zıplamadan geçmek olmazdı.
Neyin eksik diye sorsalar, ya ağzından çıkacak alevler ya da uçmak için kanatlar idi.
Hayallerin tabi ki uçsuz bucaksız,
Belki en çok olmak istediğin; Herkesi kurtaran bir süper kahramandı.
Henüz hiçbir kural yoktu resimlerde; İnsanlar ağaçlar kadardı.
Mutlaka sıradağların arasından güneş doğar, bir nehir çiçekli bahçeler arasından kıvrılarak akardı ve illa ki gökyüzünde bir gök kuşağı olmazsa olmazdı..
Çocukken nasıldı hayat, unuttun mu yoksa?
Çocuk ol bak bakalım tekrar görebilecek misin..
KIZ ÇOCUKLARI HER ZAMAN ÇOK ÖZELDİR
Evliliklerinin ilk gününde kadın ve kocası kapıyı kimseye açmamaya karar verip anlaştılar.
İlk olarak o gün damadın anne ve babası evli çiftleri görmeye geldi, kapının hemen ardındaydılar. Kadın ve kocası birbirlerine baktılar, adam kapıyı açmak istedi ama eşi ile yaptığı anlaşma gereği kapıyı açmadı, böylece anne babası daha fazla beklemeyip gittiler. Aynı gün içerisinde bir süre sonra, gelinin ailesi geldi. Eşler anlaşmaya rağmen birbirlerine baktılar. Gelin gözyaşları içerisinde, bunu yapamam diye fısıldayıp kapıyı açtı. Eşi hiçbir şey söylemedi.
Yıllar sonra 4 oğlan çocuğunun ardından 5. olarak kız çocukları dünyaya geldi. Baba yeni doğan kız çocuğu için büyük bir kutlama yapmayı planladı ve tüm tanıdıklarını davet etti. Sonra o gece eşi kocasına diğer dört çocuğa böyle bir kutlama yapmadığı halde neden bu sefer böylesine bir kutlama yapmak istediğini sordu. Eşi basit bir yanıt verdi; çünkü yalnızca kızım bana kapıyı açacak.
Kız çocukları her zaman çok özeldir.
İKİ ŞEY ÖĞRETİSİ
Kilise tarafından yakılarak öldürülen Giordano Bruno (1548- 1600) Rönesans felsefesini biçimlendiren filozofların en önemlilerinden biri olup evrensel ve zaman mefhumundan uzak “iki şey ” öğretisi kulağa küpe olacak cinsten.
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
İki şey yanlış yapmanı engeller:
1- Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgeçinden geçirmek
2- Hak yememek
İki şey kişiyi gözden düşürür :
1- Demagoji (Laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)
İki şey insanı ‘Nitelikli İnsan’ yapar:
1- İradeye hakim Olmak
2- Uyumlu Olmak
İki şey ‘Ekstra Değer’ katar:
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
İki şey geri bırakır:
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik
İki şey kaşif yapar:
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik
İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak
İki şey başarının sırrıdır:
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık
İki şey milyonlarca insandan ayırır:
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek
İki şey gelişmeyi engeller:
1- Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat)
2- Felakete odaklanmış olmak
İki şey çözüm getirir:
1- Tebessüm (gülümseme)
2- Sükut (susmak)
İki şeyin değeri kaybedilince anlaşılır:
1- Anne
2- Baba
İki şey geri alınmaz:
1- Geçen zaman
2- Söylenen söz
İki şey ulaşmaya değerdir:
1- Sevgi
2- Bilgi
İki şey “hayatta önemli olan her şey” içindir:
1- Nefes alabilmek
2- Nefes verebilmek
“Allah, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır”
“Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Allah’ı kullanırlar. “
Giordano Bruno (1548- 1600)
MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI
Yeryüzünde insanlar ya sigara içerler ya da içmezler. İçenler, sigaralarını çakmak, ya da kibritle yakarlar. Ve bunların bir kısmı da kanserden ölür. Ama dünyada demir çelik haddehanesinde çalışan hiçbir işçinin, sigarasını yakmak amacıyla 600 tonluk pres makinesinin arasından emekleyerek geçip 2450 santigrat sıcaklığındaki fırına ulaşmaya çalışırken can verdiği görülmemiştir. Türkiye’de görülmüştür, Karabük’te…
Bütün dünyada haşerat, özellikle sivrisinek vardır, buralarda da sinek ilacı kullanılır. Ama sivrisinek yutup da midesine kaçan sineği öldürmek üzere ağzına Shelltox sıkmak suretiyle zehirlenip ölen, Türkiye’dedir. İstanbul, Sultanbeyli’de…
Dünyanın her yerinde insanlar berbere gidip tıraş olurlar
Ama hiçbir berber, rahatlatmak amacıyla müşterinin kafasını sağa sola kanırtırken adamın boynunu kırıp onu öldürmemiştir. Türkiye’de öldürmüştür, Erzurum’da…
Dünyanın hiçbir yerinde bankamatikten para çekmek için düğmeye bastığınızda elektrik çarpmaz ve ölmezsiniz Türkiye’de ölürsünüz, Bozcaada’da…
Dünyanın hiçbir yerinde, otoyolda giderken radyoda duyduğu göbek havası eşliğinde göbek atmak İçin arabayı ‘sağ şeride çeken’ ve az sonra da arkadan gelen arabanın çarpması sonucu ölen bilinmez.
Türkiye’de bilinir, Adapazarı’nda…
Nüfus sayım günü sokağa çıkma yasağı nedeniyle bomboş otoyolda (Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yoktur ve olamaz) sayım görevlisi ‘bariyerlere’ çarpıp ölmez. Burada ölür, Gebze’de…
Dünya’nın hiçbir yerinde aynı işyerinde biri gece, biri de gündüz vardiyasında çalışmakta olan ve her ikisi de ‘mobilet’ kullanan bir baba-oğul, birisi işten çıkıp eve gider, öteki evden işe gelirken bir kavşakta karşılaşmazlar ve birbirlerine selam vermek için ellerini kaldırınca çarpışıp her ikisi de ölmezler. Burada olur, Konya’da…
Dünyanın hiçbir yerinde marangoz atölyesinde çalışan işçiler paydosta üzerlerindeki talaşları temizlemek için birbirlerine ‘kompresör’ tutarlarken, biri ötekine şaka yapmak için kompresörü onun arkasına tutmaz, öteki de ‘şaka öyle olmaz böyle olur’ diye aynı kompresörü berikinin makatına sokmaz ve adam bağırsakları patlayarak ölmez. Bizde olur, İstanbul, Ayazağa’da…
Dünyanın hiçbir yerinde gemi mühendisi kazanı kontrol etmek için kazana girdiğinde biri gelip kazanın kapağını kapatmaz ve sonra da gemi yola çıkmaz. Bizde olur, Kocaeli, Dilovası’nda…
Dünyanın hiçbir yerinde bir adam ayakkabısının içine kaçan taştan kurtulmak için elektrik direğine yaslanıp ayakkabısını çıkarıp silkelediğinde, yoldan geçen bir başkası onu elektrik çarptığını sanmaz ve elektrikle bağlantısını kesmek amacıyla kafasına kürekle vurarak onu öldürmez. Bizde öldürür, Rize’de…